Bir Oyun Oynanıyor...

Bir Oyun Oynanıyor...

Bugün halkı Cuma namazında bile camilerden uzak tutmaya çalışanların da ideolojik tapınak niteliğinde “Halk Evleri” açması aradaki fikir benzerliğinden başka bir şey değildir.

Yüce Allah Cin Suresinin 18'inci ayetinde وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا

"Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, boyun eğmeyin, tapmayın). (Cin 18)"

diye buyurur.

Ayet, iki yargıdan oluşuyor. Birinci yargıda yüce Rabbimiz, "Mescidler Allah'ındır" diye buyuruyor, mescidler üzerindeki ipoteğini ilan ediyor.

Mescid, secde edilen yer anlamındadır. Bu anlamda camilere de mescid denmiştir. O halde camiler, şu veya buna ait değil, Allah (cc)'a aittir. Onlar üzerinde kulların, devletlerin, örgütlerin, cemaatlerin sahipliğinden söz edilemez.

Ayetteki ikinci yargıda ise yüce Rabbimiz, Allah'tan başka kimseden yardım dilemeyin, kimseye kulluk anlamında boyun eğmeyin diye buyuruyor.

Bu yargıdaki mesaj da açık: Mescidler Allah'ı anmak için vardır. O'na ibadet etmek için vardır.

Hiçbir cami, şu veya bu zalimin olamaz. Minberler, hiçbir batıl sistemin, batıl ideolojinin hizmetine verilemez. Minberlerde hiçbir tağut, hiçbir zalim övülemez.

Mescidler, haram işler için kullanılamaz; topluma Allah düşmanlığını dayatanlar bir yana günahkarların övüldüğü, propagandalarının yapıldığı yerler olamaz.

Camiler, İslam'ın bir simgesidir. İslam'dan korkanlar, dine karşı mücadele edenler daima camilerle mücadele etmişlerdir.

Kimi Sovyet Rusya'da olduğu gibi camilerin kapısına kilit vurmuş; kimileri de bir zamanların Kudüs'ünde, Endülüs'ünde (İspanya'sında) olduğu gibi camileri kiliselere çevirmiş.

Bu coğrafyada camiye karşı mücadele hâlâ zihinlerde dipdiridir. Ulucamilerimizin at barınağı olduğunu görenler hâlâ aramızda. Depoya çevrilen camilerin pek çoğu ise daha 50-60 yıl önce yeniden ibadethaneye çevrildi.

Camiler, bugün de asli işlevinde değil. Bundan kuşku yok. Ama hiçbir bahane halkı camilerden soğutmanın gerekçesi olamaz. Camilerde şu tür imamlar var, bu tür hutbeler okunuyor denerek camiler tatil edilemez.

Bunun akla getirdiği olaylar çok acıdır. Mustafa Kemal döneminde önce Türkçe ezan uyduruldu, ardından Türkçe ibadet. Halk, camilerden soğutuldu. Ardından şu caminin bu caminin cemaati yok, denip camiler bir bir kapatıldı. Sovyet Rusya'da olduğu gibi harap edildi veya bir zamanların Kudüs'ünde, İspanya'sında olduğu gibi başka amaçlar için kullanıldı. İstanbul Ayasofya Camisi hâlâ müze. Mardin Kasımiye Medresesi'nde daha geçen sene defile düzenlendi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında "Halk Evleri" açıldı. Bu "Halk Evleri" adeta sistemin ideolojik tapınağı haline getirildi.

Bugün halkı Cuma namazında bile camilerden uzak tutmaya çalışanların da ideolojik tapınak niteliğinde "Halk Evleri" açması aradaki fikir benzerliğinden başka bir şey değildir.

Cami imamlarından şikayet edenler, onları şu veya bu yapılanmayla ilişkilendirenler acaba "Halk Evleri"nde bir gün olsun Allah'ı andılar mı? Yoksa oraları bir ateizm vaazı yeri ve müzikli kendinden geçme ideolojik batıl ibadeti merkezi mi yaptılar?

Veya camiye gitmediler de evlerinde, işyerlerinde başları secdeden mi kalkmadı? Öyle değil, elbette.

İmamların niteliğiyle ilgili veya camilerin sistemin hizmetine verilmesiyle ile ilgili bir itirazları varsa bunu söylesinler. Meclis kürsüsünde, miting alanlarında din eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi, tağutu öven hutbelerin imamlara dayatılmaması, bu tür hutbeler geldiğinde bunları okuyamayacak kadar dinine değer veren imamların yetişmesi için çaba göstersinler.

Biz laik bir yapıyız, böyle işlere karışmayız diyorlarsa o zaman laik olarak kalın ve din işlerine burnunuzu sokmayın, denir. Aksi halde sizin yaptığınızın sistemin yaptıklarından hiçbir farkı kalmaz. Ki böyle bir fark da yok.

Dini siyasete alet edenler, samimi duygulara sahip olmadan dinle uğraşanlar hiçbir zaman başarılı olmadılar. Bugün de başarılı olmayacaklar.

Aynı çevrelerin, özellikle Batı şehirlerinde "İmam, Hanefi; siz Şafii'siniz, camiye gitmenin size ne faydası var!" propagandası yaparak halkı camiden soğuttuğu biliniyor. Bu propagandalara kanıp yıllardır cami yüzü görmeyen, en iyi ihtimalle sadece Cuma ve bayram namazlarına giden yaşlılar var. Tek nasihat kaynakları de cami olunca İslam'a tamamen yabancılaşmışlar ve batıl ideolojinin parçası haline gelmişler. İstanbul'un, İzmir'in semtlerinde ömrü boyunca cami içi görmemiş yirmili yaşlarda gençler var.

Yanı başlarındaki Alevi arkadaşları her etkinlik için soluğu "Alevi halkına ait" cemevlerinde alırken onlar camiye "devletin kurumu" diye bakıyor ve camiden nefret ediyor.

Bunlar, İmam Şafii'ye bu kadar bağlı iseler neden bugüne kadar İmam Şafii'nin dinine karşı mücadele ettiler? İmam Şafii'nin dinine karşı olan, onun mezhebine sahip çıkar mı hiç? Burada bir oyun oynanıyor. Oyunun iki tarafı, birbiriyle açık açık paslaşıyor.

Sistem, çok dindarmış gibi tek mezhebi dayatıyor. Sosyalist örgütün adamları da bu dayatmadan istifade ediyor. Neticede Kürt halkı el birliği içinde, bir görev paylaşımı yapılmışçasına camilerden soğutuluyor, camilerden uzak tutuluyor.

Bakara Suresi 114'te de yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

"Allah Teâlâ'nın mescitlerinde O'nun isminin zikredilmesini men eden ve o mescitlerin harap olmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onlar için o mescitlere korka korka girmelerinden başka selahiyet yoktur. Onlar için dünyada rüsvaylık vardır, onlar için ahirette ise pek büyük bir azap vardır. "

Bu Ayet-i Kerime'nin sözünü ettiği sistemleri, yapıları, kişileri, sinsi emellerle camileri harap etmeye çalışanları iyi tanımak dileğiyle Allah (cc)'a emanet olunuz"

Abdulkadir Turan / Doğruhaber