Bu ses kaydını hasıraltı ediyorlar
M. Eruygur'un yeni ses kaydı çarpıcı itirafları içeriyor. 28 Şubat'ta birkaç cümleyi dahi manşet yapanlar görmedi. Komploları takibe almak meşru müdafaa...
Nazlı Ilıcak - Sabah
Meşru müdafaa sayılır!!!
Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Hanım'ın konuşması, önce internete düştü, sonra da Yeni Şafak, Star, Zaman ve Akit gibi bazı gazetelerde yer aldı. Bence bu konuşma, bir zihniyetin iyi anlaşılması açısından önemli. Nedense, Sabah da dahil, birçok gazete konuşmayı okurlarıyla paylaşma lüzumunu hissetmedi.
Gerekçeleri, yasaya aykırı bir dinlemenin yayınlanmasını yakışıksız bulmaları herhalde. Hep böyle bir özen gösterilseydi diyeceğimiz yok da, 28 Şubat sürecinde, özel bir görüşmede sarf edilmiş birkaç cümleyi dahi manşetlerine taşıyanlar, Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanı seçilmesinden önce yaptığı bir konuşmayı 10 yıl sonra gündeme getirenler, acaba sadece gazetecilik etiğiyle mi, Şener Eruygur'un eşine ait olduğu belirtilen konuşmayı yayınlamıyorlar?
Mukaddes Eruygur, Sabih Kanadoğlu ile Vural Savaş'ın "Parti kapanır, ne yapabilirler ki" dediğini arkadaşına aktarıyor. Bu iki kişinin Şener Eruygur'a çok saygı duyduğunu söylüyor.
Ama en çarpıcı cümlesi şu: "Kozlar Genelkurmay Başkanı'nın elindedir. O isterse bitirir. Bir mahkemeye verir... asker deyince Abdullah Gül bile indirilebilir. Onun için çok sakin, sağduyulu olmamız lâzım."
Mahkeme kararı bulunmadan şahısların dinlenmesinin yakışıksız olduğunu ben de biliyorum ama birileri, demokrasinin köküne kibrit suyu dökmeyi planlamışsa, bunun için çeşitli komplolara girişmişse, o kişileri sıkı takibe almak, ilişkilerini ve sözlerini tesbit etmek "meşru müdafaa" halidir.
Bu ne biçim gazeteci???
İletişim Tesbit Tutanağı'ndan, iki gazetecinin Hurşit Tolon ile konuşmaları.
U.B (gazeteci): Bana dargın mısınız, beni artık sevmiyor musunuz?
Hurşit Tolon: Kim dedi ya...
U.B: Aradım, ulaşamıyorum bir türlü.
Hurşit Tolon: Bütün gün toplantıdaydım hayatım.
U.B: Perşembe Ankara'dayım. Bir numarayı ziyaret etmek istiyorum. Bir sorsanız...
Hurşit Tolon: Benim sormam mı daha doğru? Böyle bir niyeti var, sizi aramayı düşünüyor derim.
U.B: Olur.
Hurşit Tolon: Öpüldünüz o zaman.
U.B: Hâlâ beni seviyor herhalde değil mi?
Hurşit Tolon: İnanmıyorsun bana, seviyor tabii...
U.B: Birtakım bilgiler de var, bir şeyler konuşmam gerekiyor kendisiyle.
Hurşit Tolon: Sakın aklına öyle şeyler getirme, ben üzülürüm yani.
U.B: Eee ne yapayım İstanbul'da yalnız kaldığım için üzülüyorum ben.
Bir başka gazeteci gene Hurşit Tolon'la konuşuyor.
B.K: Bir numaraya kırgınım. Aradım iki üç sefer sesini duymak için, ondan ses çıkmayınca, dedim olağanüstü yoğunluk. Ama bir bakıyorum Ertuğrul Özkök, bir bakıyorum Fikret Bilâ, bir bakıyorum ne kadar çıkıntı varsa onlarla sohbet ediyor. Şimdi ben paramparça olunca, hiçbir sesini dahi... Siz de biliyorsunuz ki, bunun bize sadece manevi, yani haz veren, güç veren değeri var. Bir sesini esirgeyince büyük yer böyle oluyoruz. Bir sesini duymak bize oksijen oluyor.
Hurşit Tolon: Orası bunalmış durumda.
B.K: Asker hangi duygu içerisindeyse, biz de burada o duygu içerisindeyiz. Bizi oraya götürseler, onların çoraplarını yıka deseler, bu işten zevk alacağız. Yani görev yapmış sayacağız. Ertuğrul Özkök'e bir saat vakit ayırırken, 3 dakika da bize ayırsa çok mutlu oluruz.