Çağdaş yaşam faşizmi
Çağdaş olmayanların hayat hakının gasp edilmesi demokratik, laik sosyal hukuk devletlerinde yaptırımı nedir? Bu ayrımcılara, hukuk devletinde hakimler savcılar nasıl bir tepki verir, sivil toplum örgütleri hakikati aramak için neler yapar?
ÇAĞDAŞ YAŞAM FAŞiZMi
Yaşamlar sınıflandırılıyor mu? Çağdaş yaşam nerede başlar nerede biter? Bunun sınırlarını kim nasıl belirler? Çağdaş yaşam desteklenirken çağdışı yaşamlar nasıl kösteklenir ? Çağdaş olmayanların hayat hakının gasp edilmesi demokratik, laik sosyal hukuk devletlerinde yaptırımı nedir? Bu ayrımcılara, hukuk devletinde hakimler savcılar nasıl bir tepki verir, sivil toplum örgütleri hakikati aramak için neler yapar? Üstat Necip FAZIL'ın ifadesiyle: " Öyle bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu" ifadesine denk düşer.
Çağdaş yaşam adına yaşamlar yok ediliyor. Mazlumlar, ısmarlama yaşamları kabule zorlanıyor. Çağdaş yaşam destekleniyor, onun dışında kalanlar yok sayılıyor. Faşizm bütün şiddetiyle ve çağdaşlık adına hüküm sürüyor. Kılık- kıyafet yasağından dolayı binlerce kız çocuğu okullarından , geleceklerinden kopartıldılar. en güzel duygular katledildi, taptaze yürekler rektör postalları altında vıcık vıcık ezildi. Bugün ETÖ'den yargılanan Kemal ALEMDAROĞLU, bunu büyük bir kazanımmış gibi böbürlenerek anlatıyor. Hangi ülkede bir rektör: " İnsan haklarını ayaklarımın altında ezdim." diyerek övünüyor?
Daha bir hafta önce iki olaya daha şahit olduk.
İstanbul' da Çapa Tıp Fakültesine acil olarak getirilen Aynur TEZCAN, annesinin çarşaflı olmasından dolay tedavisi yapılmadı ,altı saat boyunca koridorda bir sedyenin üstünde bekletildi. Ailesi başka bir hastaneye nakletti, ancak şu an itibariyle Aynur TEZCAN'ın beyin ölümü gerçekleşti. Yaşamları böylesine hoyratça ezenler bu gücü , cesareti nereden alıyorlar? Başkalarının yaşamları üzerine bağdaş kuranların, ülkede ' saygın kişilrer olarak' kabul görmesi, korunmaları nasıl, demokratik, laik,sosyal , hukuk' la bağdaştırılabiliyor?
Yine İstanbul'da bir hakime, çarşaflı bir vatandaşa,kıyafetinden dolayı hakaretler etmiş ve: " Senin Allahının kanunları burada geçmez." diyerek inançları da tahkir etmişti Ne yapıldı bu hakime hakkında?
O makamlar milletin makamları, o makamlar, hakaret makamları değil. Hiç kimse de hiç kimsenin inancının, düşüncesinin kahyası değil. Bu olay karşısında tabipler odaları, barolar ne yaptılar? en ufak bir kınama dahi yok.Saglık Bakanlığı, Adalet Baknlığı ne yaptı; görmedim, bilmiyorum tavırlarıyla olaylar geçiştirilmemeli. Adalet mülkün temeli, sadece çağdaş yaşamın değil.
Lütfi AKKURT, CHA muhabiri, Muhsin YAZICIOĞLU'nun ve arkadaşlarının vefaat ettiği elim helikopter kazasından sonra kaza mahalline giderek mesleğini icra ederken askeri helikoptere sadece çalıştığı kurumdan dolayı alınmayıp : Nasıl geldiysen öyle git diyerek" -15 derece soğuğa terk edilmesi hangi görev anlayışının, hanği insani duygunun gereğidir? Bu olaylar, gerçekten insanın kanını donduracak türden. ..Bu ülkenin insanları, böylesine önyarğılı, art niyetli olamaz, olmamalı. Adana'da aile fertlerini katledenle bu uygulamaları yapanlar arasında ne fark var? Hepsi de ölüme yokluğa götürmüyor mu? TBMM İnsan Haklarını Araştırma Komisyonu, Başbakanlık İnasan Hakları Kurulu bu tür olaylardan haberdar değiller mi? Neden harekete geçmiyorlar.? Artık normal olaylar olarak mı değerlendiriliyor? Çağdaş yaşamcılar bu yasaklarla , yok saymalarla faişizme tüy dikiyorlar.
. 'Varlığım, çağdaş yaşam varlığına armağan olsun.' dedirtmek mi istiyorlar.
ETÖ avukatı Murat ÇETİNBAŞ, mahkeme heyetini tutuıklanmakla tehdit ediyor. Bu kararı hanği mahkeme, hangi gerekçe ile aldı? Nerede hakim güvencesi, yargı bagımsızlığı? Yargılamayı etkilemeye yönelik bu açıklamalar karşısında Adalet Bakanlığının ve herşeyden ve herkesten önce Baro'nun harekete geçmesi gerek miyor mu?
Yasak ve şiddet can-ciğer kuzu sarması varlıklarını birbirlerine borçlular,anti demokratik ve insanlık dışı bütün uygulamaların melun kaynağı... Ya bendensin, ya hiç...Dini, dili, ırkı, cografya hiç önemli değil.
Çağdaş yaşam adına ülkeler işgal ediliyor. 1915'te Çanakkale'yi geçerek İstanbul'u ele geçirmek isteyenlerin gerekçeleri de barbar bu halka 'çagdaş yaşamı' getirmek değil miydi. Bugün Irak. Afganistan,bu gerekçelerle işgal edilmedi mi? Filistin'de 60 yıl boyunca Filistinlilerin başına aynı gerekçelerle bomba yagdırılmıyor mu?
1987 'de Bulgaristan'da Todor JİVKOV yönetimi Türk azınlığın ismlerini değiştirme politikası yapmadı mı? İsim değişikliğini kabul etmeyen 100 binlerce bulgar vatandaşı Türkü trenlere doldurup Türkiye'ye sürğüne göndermedi mi? Öte yandan kıyafetleri 'çağdaşlığa' aykırı görülen binlerce öğrenci eğitimleri için yerlerini yurlarını terk edip çeşitli ülkelere git mek zorunda bırakılmadı mı? "Başı örtülüler Arabistan'a gitsin" diyen Süleyman DEMİREL'le Todor JİVKOV düşüncesinin bir farkı var mı? " Doktoru kütüphanede görevlendirdim." diyen Kemal ALEMDAROĞLU bu uygulamasını neye dayandırıyor? "Ben yaptım oldu." mantık değil.
Faşizan uygulamalardan sermaye de zarar gördü. 28 Şubat sürecinde renklendirilen sermaye başka ülkelere gitmek zorunda bırakılmadı mı? 1942'de Varlık Vergisi'ni dayatanlar da aynı sonucu elde ettiler: Sermaye yağmalandı, azınlıklardan büyük bir kesim, ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.
Faşizan uygulamalar bunlarla da sınırlı kalmadı ülkenin renklerini oluşturan tarihi ve kültür varlıklarını da inkara yöneldi. Bunun en açık delili yer adlarının değiştirilmesidir. Bu değişiklikler sadece bir bölgeyle, cografya ile sınırlı kalmamış, ülkenin bütününde uygulanmıştır. Birçok, Rumca, Arapça, Farsça, Ermenice vb. yer isimleri değiştirilmiştir. Halbuki yer adları tarihi belgedirler, hem de en güvenilir belgedirler. Bu açıdan değerlendirilerek eski adlar tekrar verilmelidir, demokratik açılımın gereği budur.
Bütün yaşamlar kutsal... Yaşama ,inanç, inandığı gibi yaşama en temel insan haklarındandır.
Kişiyi, ancak kendisi tanımlar. Bir başkası tanımlayamaz. Yaşamları sınıflandırmak ,sınırları belirlemek, kişiye, kuruma ait değildir.
Şair İsmet ÖZEL'in şu şiiri ile bitirelim :
"MATARAMDA TUZLU SU
West Indies, Kızıl Elma, İtaki, Maçin!
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların içinde uygunsuz biriyim
......
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederliyim
.....
boynumda
bana yargı yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
...
siparişi yargıcılar tarafından verilmiş
bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim."
Behçet CANÖZ
ÖZGÜR EĞİTİM-SEN GENEL SEKRETERİ
Yaşamlar sınıflandırılıyor mu? Çağdaş yaşam nerede başlar nerede biter? Bunun sınırlarını kim nasıl belirler? Çağdaş yaşam desteklenirken çağdışı yaşamlar nasıl kösteklenir ? Çağdaş olmayanların hayat hakının gasp edilmesi demokratik, laik sosyal hukuk devletlerinde yaptırımı nedir? Bu ayrımcılara, hukuk devletinde hakimler savcılar nasıl bir tepki verir, sivil toplum örgütleri hakikati aramak için neler yapar? Üstat Necip FAZIL'ın ifadesiyle: " Öyle bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu" ifadesine denk düşer.
Çağdaş yaşam adına yaşamlar yok ediliyor. Mazlumlar, ısmarlama yaşamları kabule zorlanıyor. Çağdaş yaşam destekleniyor, onun dışında kalanlar yok sayılıyor. Faşizm bütün şiddetiyle ve çağdaşlık adına hüküm sürüyor. Kılık- kıyafet yasağından dolayı binlerce kız çocuğu okullarından , geleceklerinden kopartıldılar. en güzel duygular katledildi, taptaze yürekler rektör postalları altında vıcık vıcık ezildi. Bugün ETÖ'den yargılanan Kemal ALEMDAROĞLU, bunu büyük bir kazanımmış gibi böbürlenerek anlatıyor. Hangi ülkede bir rektör: " İnsan haklarını ayaklarımın altında ezdim." diyerek övünüyor?
Daha bir hafta önce iki olaya daha şahit olduk.
İstanbul' da Çapa Tıp Fakültesine acil olarak getirilen Aynur TEZCAN, annesinin çarşaflı olmasından dolay tedavisi yapılmadı ,altı saat boyunca koridorda bir sedyenin üstünde bekletildi. Ailesi başka bir hastaneye nakletti, ancak şu an itibariyle Aynur TEZCAN'ın beyin ölümü gerçekleşti. Yaşamları böylesine hoyratça ezenler bu gücü , cesareti nereden alıyorlar? Başkalarının yaşamları üzerine bağdaş kuranların, ülkede ' saygın kişilrer olarak' kabul görmesi, korunmaları nasıl, demokratik, laik,sosyal , hukuk' la bağdaştırılabiliyor?
Yine İstanbul'da bir hakime, çarşaflı bir vatandaşa,kıyafetinden dolayı hakaretler etmiş ve: " Senin Allahının kanunları burada geçmez." diyerek inançları da tahkir etmişti Ne yapıldı bu hakime hakkında?
O makamlar milletin makamları, o makamlar, hakaret makamları değil. Hiç kimse de hiç kimsenin inancının, düşüncesinin kahyası değil. Bu olay karşısında tabipler odaları, barolar ne yaptılar? en ufak bir kınama dahi yok.Saglık Bakanlığı, Adalet Baknlığı ne yaptı; görmedim, bilmiyorum tavırlarıyla olaylar geçiştirilmemeli. Adalet mülkün temeli, sadece çağdaş yaşamın değil.
Lütfi AKKURT, CHA muhabiri, Muhsin YAZICIOĞLU'nun ve arkadaşlarının vefaat ettiği elim helikopter kazasından sonra kaza mahalline giderek mesleğini icra ederken askeri helikoptere sadece çalıştığı kurumdan dolayı alınmayıp : Nasıl geldiysen öyle git diyerek" -15 derece soğuğa terk edilmesi hangi görev anlayışının, hanği insani duygunun gereğidir? Bu olaylar, gerçekten insanın kanını donduracak türden. ..Bu ülkenin insanları, böylesine önyarğılı, art niyetli olamaz, olmamalı. Adana'da aile fertlerini katledenle bu uygulamaları yapanlar arasında ne fark var? Hepsi de ölüme yokluğa götürmüyor mu? TBMM İnsan Haklarını Araştırma Komisyonu, Başbakanlık İnasan Hakları Kurulu bu tür olaylardan haberdar değiller mi? Neden harekete geçmiyorlar.? Artık normal olaylar olarak mı değerlendiriliyor? Çağdaş yaşamcılar bu yasaklarla , yok saymalarla faişizme tüy dikiyorlar.
. 'Varlığım, çağdaş yaşam varlığına armağan olsun.' dedirtmek mi istiyorlar.
ETÖ avukatı Murat ÇETİNBAŞ, mahkeme heyetini tutuıklanmakla tehdit ediyor. Bu kararı hanği mahkeme, hangi gerekçe ile aldı? Nerede hakim güvencesi, yargı bagımsızlığı? Yargılamayı etkilemeye yönelik bu açıklamalar karşısında Adalet Bakanlığının ve herşeyden ve herkesten önce Baro'nun harekete geçmesi gerek miyor mu?
Yasak ve şiddet can-ciğer kuzu sarması varlıklarını birbirlerine borçlular,anti demokratik ve insanlık dışı bütün uygulamaların melun kaynağı... Ya bendensin, ya hiç...Dini, dili, ırkı, cografya hiç önemli değil.
Çağdaş yaşam adına ülkeler işgal ediliyor. 1915'te Çanakkale'yi geçerek İstanbul'u ele geçirmek isteyenlerin gerekçeleri de barbar bu halka 'çagdaş yaşamı' getirmek değil miydi. Bugün Irak. Afganistan,bu gerekçelerle işgal edilmedi mi? Filistin'de 60 yıl boyunca Filistinlilerin başına aynı gerekçelerle bomba yagdırılmıyor mu?
1987 'de Bulgaristan'da Todor JİVKOV yönetimi Türk azınlığın ismlerini değiştirme politikası yapmadı mı? İsim değişikliğini kabul etmeyen 100 binlerce bulgar vatandaşı Türkü trenlere doldurup Türkiye'ye sürğüne göndermedi mi? Öte yandan kıyafetleri 'çağdaşlığa' aykırı görülen binlerce öğrenci eğitimleri için yerlerini yurlarını terk edip çeşitli ülkelere git mek zorunda bırakılmadı mı? "Başı örtülüler Arabistan'a gitsin" diyen Süleyman DEMİREL'le Todor JİVKOV düşüncesinin bir farkı var mı? " Doktoru kütüphanede görevlendirdim." diyen Kemal ALEMDAROĞLU bu uygulamasını neye dayandırıyor? "Ben yaptım oldu." mantık değil.
Faşizan uygulamalardan sermaye de zarar gördü. 28 Şubat sürecinde renklendirilen sermaye başka ülkelere gitmek zorunda bırakılmadı mı? 1942'de Varlık Vergisi'ni dayatanlar da aynı sonucu elde ettiler: Sermaye yağmalandı, azınlıklardan büyük bir kesim, ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.
Faşizan uygulamalar bunlarla da sınırlı kalmadı ülkenin renklerini oluşturan tarihi ve kültür varlıklarını da inkara yöneldi. Bunun en açık delili yer adlarının değiştirilmesidir. Bu değişiklikler sadece bir bölgeyle, cografya ile sınırlı kalmamış, ülkenin bütününde uygulanmıştır. Birçok, Rumca, Arapça, Farsça, Ermenice vb. yer isimleri değiştirilmiştir. Halbuki yer adları tarihi belgedirler, hem de en güvenilir belgedirler. Bu açıdan değerlendirilerek eski adlar tekrar verilmelidir, demokratik açılımın gereği budur.
Bütün yaşamlar kutsal... Yaşama ,inanç, inandığı gibi yaşama en temel insan haklarındandır.
Kişiyi, ancak kendisi tanımlar. Bir başkası tanımlayamaz. Yaşamları sınıflandırmak ,sınırları belirlemek, kişiye, kuruma ait değildir.
Şair İsmet ÖZEL'in şu şiiri ile bitirelim :
"MATARAMDA TUZLU SU
West Indies, Kızıl Elma, İtaki, Maçin!
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların içinde uygunsuz biriyim
......
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederliyim
.....
boynumda
bana yargı yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
...
siparişi yargıcılar tarafından verilmiş
bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim."
Behçet CANÖZ
ÖZGÜR EĞİTİM-SEN GENEL SEKRETERİ