Cumhurbaşkanı Gül"ün Erbakan-laş-ması mı?

Cumhurbaşkanı Gül"ün Erbakan-laş-ması mı?

"Gül, kendisini 28 Şubat sürecindeki Erbakan’ın yerine koyarak ve AKP’nin daha fazla demokrasi diyen tabanından kop(arıl)masının ilk adımlarını atarak, dayatmacıların ekmeğine yağ mı sürecek?"

Önder Aytaç - Taraf

Cumhurbaşkanı Gül'ün Erbakan-laş-ması mı?

Ya da başlığa takla attırarak; 'Franco-baas-post modern-kâğıt parçası darbesinde Evren: 'sızma(lar)' ve 'süzme(ler)' şeklinde de yazabiliriz.

1.
Birileri bizi hem gözetliyor, hem de olaylar karşısında verdiğimiz tepkileri ölçümlüyor. Biz onlar için, yalnızca basit denekleriz. Onların tek amacı, ülkeyi istedikleri gibi yönetmeye devam etmek. Vatandaşın oyu, tercihi ve hatta hayatı bile hiç umurlarında değil. Yeterrrrrr ve 'edep yahuuuuu!..'

2.
Anayasa Mahkemesi'nce, Sn. Gül'ün onayladığı değişiklik reddedilecek bile olsa, acaba Sn. Gül TCK 250'deki değişikliği onaylayarak, kendisini 28 Şubat sürecindeki Erbakan'ın yerine koyarak ve AKP'nin daha fazla demokrasi diyen tabanından kop(arıl)masının ilk adımlarını atarak, dayatmacıların ekmeğine yağ mı sürecek? Ya da 'kurda merhamet onun iştahını arttırır' diyerek yasayı onaylayacak ve anne-babası gibi yurttaşların reis-i cumhurluğuna mı devam edecek?

3.
"Belge değil, kâğıt parçasıdır" diyenlere göre; eğer yasadaki değişiklik yapılmasaydı, sivil kişiler de, askerlerle birlikte, askerî mahkemelerde yargılanacaktı. Böylece kendilerini dara sokan, sivil savcıların yürüttüğü Ergenekon davasına, askerî davalarla karşılık verilecek ve bu davalar, bir rövanş ve pazarlık unsuru haline getirilecekti. Sn. Başbuğ da son dört konuşmasında üstü kapalı / açık, 'cemaat' betimlemesi ve 'hukuk ile gereken yapılacak' anlatımlarıyla aslında hep buna parmak basıyordu. Bu son değişiklikle, bu kapı kapandı ve planlayıcılar adeta çıldırdı. Çünkü, bu değişiklikle, artık siviller hiçbir şekilde askerî mahkemelerde yargılanamayacaktı.

4.
Sn. Başbuğ da 'Muhteşem Süleyman'a uydu ve; "belge değil, kâğıt parçasıdır" dedi. Fotokopi belge olmaz, olursa da o zaman "fotokopi darbe" olurmuş-muş-muş. Franco'nun darbesi mi, Evren'inki mi? Nasıl olsa yenilen hep aynı. Belki de en cilalısı Baas'çı Saddam'ınkidir. 'Apoletli medya' temsilcileri, karargâhta apoletlilerin karşısına otururlar-lar-lar veeeee bu toplantılar bile bir aylığına iptal ediliverir. Neyi nasıl düşüneceğimizi, ne(leri) soracağımızı ve sor(a)mayacağımızı sallanan bir 'azarlama parmağı'nın gölgesinde, naklen izlemeye / yayınlamaya bile 'yasak' getirerek. Acaba neden? Şeffaflık, hesap-verebilirlik, hukukun üstünlüğü, yapılan bütün eylem ve işlemlerden sorumlu tutulma zor mu?

5.
Kanımızca, Albay Çiçek'in 'kâğıt parçası' dışında, başka başka başka ve çok çok çok önemli başka başka belgeler de var. Bu 'kâğıt parçaları' da MİT, polis, İstanbul savcılığı ve karargâh ve Başbakan Yrd. (adaş) Çiçek tarafından da biliniyor. Ancaaaaak karargâhtaki bu belgeler, sanki Sn. Başbuğ'dan bilinçli bir şekilde saklanılmış-mış-mış. Ta ki, emekli bir orgeneral tarafından kendisi uyarılana kadar.

6.
Ayrıca, askeriye içindeki yüzde 98'lere varan demokrat subaylar, annesi babası bizimkiler gibi sıradan Anadolu insanı olanlar, artık Türkiye'nin bir 3. dünya ülkesi gibi algılanmasını istemiyorlar ve ellerine geçen hukuk dışı 'kâğıt parçalarını' bir şekilde sızdırıyorlar. Çünkü onlar da TSK'nın sürekli darbeci gösterilmesinden çok çok çok rahatsızlar.

7.
Pop-sosyolog gazeteci, 12 Eylül öncesini hatırlatıp, "darbe yapmakta haklıydılar" diyor. Peki, darbe öncesi koşulları kim hazırladı? Nasıl oldu da bir gün önce kan gövdeyi götürürken, 12 Eylül'de her taraf sütliman oldu. Üstelik 11 Eylül'de sıkıyönetim de vardı, değil mi? Demirel bile; "Evren, 11 Eylül'de Afyon Dinar Belediye Bandosu'nun mızıka şefi miydi" diye sorar. Burada yanıtı aranılan soru şu; hangi darbeden sonra ülkede işler daha iyiye gitti? Darbe sonrasındaki ilk seçimlerde, halk onlarca kez süpürmedi mi bütün darbe a(r)tıklarını? "Süngüyle darbe yapılır ama üzerine oturarak iktidar olunamaz" diyen Mehmet Ali Birand ve Can Dündar ne kadar da haklılar değil mi?

8. Solcu eskileri, rozetçi sahte Kemalistler, muvazzaf din baronları, laikperestler, ağzı olanın konuştuğu muvazzaf emekliler, milliyetçilikten ulusalcılığa kaymış tabak yalayıcılar, apoletli medyacılar, Türkiye'nin seçkin beyaz(yobaz)ları, yurttaşa karşı 'Voltran'ı oluşturmuşlar.
Bunlar, ABD ve AB'den de 'laik hassasiyet' ve 'İran gibi oluruz' korkusunu salarak pervasızca taleplerde bulunuyorlar. Aslında fırıldak gibi dönme dolaplar, haki Truva atının içinde nasıl da dönüyor hiç durmaksızın bir bilseniz. Orada iktidar hesapları, çıkar grupları, terfi taklaları, Ergenekoncular, enva-i türlü organize suç örgütü ve 'kurt'un sevdiği eskinin dumanlı havası var, özlemle beklenen. Ama artık ezber bozuldu. 65 terebaytta bir bilseniz neler neler var.

9.
Kurtarıcı istemiyor artık bu halk. Hatta 'kurtarıcılardan kurtulmanın çok daha zor olduğunu' söylüyor İlhan Abi (Selçuk) bile, demokrat olduğu eski zamanlarında... Üç kuruşluk çıkarları için, darbe goygoyculuğu yapanlara duyduğumuz kızgınlıkla; Türkiye'mizi terk edecek de değiliz bilesiniz.

10.
Kısacası bizim durum, 'sızma' değil, yalnızca 'süzme(lere)' karşı tavır almak.