"Darbe Tehdidi Her Zaman Var"
Cumhuriyet eski Savcısı Gültekin Avcı, Türkiyede klasik iktidar tehlikesinin her zaman varolduğunu söyledi.
Siyasi iktidarın yüksek yargı yolu ile istenilen mecraya çekilmeye çalışıldığını söyleyen Cumhuriyet eski Savcısı Gültekin Avcı, "Eğer sonuç alınmaz ise farklı güçler devreye girecektir. Bunu unutmamak gerekir" dedi.
Türkiye'de ideolojisiz bir Anayasa hazırlanması gerektiğini belirten Avcı, laiklik ve irtica gibi kavramlar da tanımlanmalıdır. Eğer böyle bir Anayasa hazırlanabilirse, bu Anayasa, halkın tümünü kucaklayacak ve toplumsal barış daha kolay sağlanacaktır" diye konuştu.
'Yeni Anayasa'nın herkesi kucaklaması lazım'
Türkiye'de ideolojisiz bir Anayasa hazırlanması gerektiğini belirten eski Savcı Gültekin Avcı, "Eğer böyle bir Anayasa hazırlanabilirse, bu Anayasa halkın tümünü kucaklayacak ve sorunlar daha kolay çözülecektir. Toplumsal barışın sağlanması için laiklik ve irtica gibi kavramların tanımlanması gerekir" diyor.
Röportaj: Mustafa Canbey
* Türkiye'de siyasete sık sık müdahaleler yapılıyor? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben sürekli şunu söylüyorum. Eğer yüksek yargı yolu ile AK Parti arzu edilen mecraya çekilemez ise yine farklı güçler devreye girecektir. Çünkü Türkiye'de klasik ihtilal tehlikesi her zaman vardır. Bunu unutmamak gerekir.
* Kapatma davası sizce neyi amaçlıyor?
Rejimden ve sistemden neşet eden güçlerin hâkimiyetini devam ettirmesi amaçlanıyor. Profesör Gibb'in pozitivist mozole olarak tanımladığı Türkiye'de rejim 'dini hayatın ve dini imgelerin sistemin arzu ettiği ölçüde yaşanması gerektiğini' istiyor. Sistem, 'Eğer bu şekilde davranırsanız toplumsal barış olur. Siz başörtüsünü istemezseniz o zaman toplumsal barış olur' diyor.
* Özgürlükler neden bu kadar rahatsız ediyor?
Özgürlükler artarsa eğer, toplum özgürlüklerin tadına varırsa ve örgütlenebilirse sistem o zaman çok daha net bir şekilde sorgulanmaya başlanır. İngiltere'de Edinburg Muharrirler Kongresi'nde Halide Edip Adıvar'a mütedeyyin bir Hıristiyan gelip şunu söylüyor: "Siz yakında hepiniz Müslümanlığı bırakıp Hıristiyan olacaksınız. Çünkü, siz laikliği icra ederken sadece Sezar'ın hakkını Sezar'a değil, Allah'ın hakkını da Sezar'a verdiniz" diyor. İşte bugünkü mücadele Allah'ın hakkını Sezar'dan alma mücadelesidir. Devlet İslam'ı mı yoksa halk İslam'ı mı? Türkiye'de yıllardır devlete bağlı din anlayışı olmuş. Mütediyyin gruplar devletin kendilerine verdiği özgürlük çizgisine kadar dini vecibelerini yerine getirebilmişler. Uhrevi duygularını hissedebilmişler. Önceki Devletin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 'Laik insan tüm metafizik duygularını(uhrevi) kendi içinde yaşar ve dışarıya hiçbir şey yansıtmaz' diyordu. Yani ona göre, hiçbir inançlı insan inancını dışarıya yansıtmamalı ve içine hapsetmeli.
* ABD Başkanı George Bush'un gelmiş geçmiş bütün ABD Başkanları içerisindeki en dindar başkan olduğu biliniyor. Yine İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair Katolik mezhebine geçti. Yani Batılı Devlet adamları hatta devlet başkanları dindarlıklarını açıkça ifade ediyorlar.
Sadece İslam değil bütün dinler toplumsal hayatı düzenler. ABD Başkanı George Bush'un her sabah erken saatlerde dini kitaplar okuduğu da bir gerçektir. Dünyada dine Türkiye gibi bakan bir başka ülke yok. Bu böyle devam edemez, etmemelidir. Rusya bile kadim ideolojisinden vazgeçerek bugün dünyadaki değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Şu sorunun cevabını doğru vermek gerekiyor. Kemalist ideolojinin olmadığı bir Türkiye ilerleyemez mi?
* Bizim Anayasamız'da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti ibaresi yer alıyor. Sizce bu uygulanabiliyor mu?
Türkiye ne demokratiktir, ne de laiktir. Cumhuriyet olduğu da tartışılır.
Haşim Kılıç kendi adına konuştu
* Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın yaptığı son açıklamaları nasıl yorumluyorsunuz?
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın açıklaması, Anayasa Mahkemesi adına değil, Haşim Kılıç adına yapılan bir açıklamadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinden kaç üye bu açıklamaların altına imza atar? Belki sadece Sacit Adalı atabilir. Kılıç'ın açıklamaları ne muhafazakâr kesim tarafında ne de diğer kesimde tam bir makes bulmadı. Siz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni bir üst mahkeme olarak kabul etmişsiniz. AİHM Türkiye'yi tazminata mahkûm ettiğinde, ceza muhakemesinde bu yeniden yargılama sebebidir. Avrupa'nın baskısı diye bir şey söz konusu olamaz. Ama Yargıtay'ın içtihatlarının hepsi baskı hâkimler üzerinde. Hâkimler karar vermeden önce 'Acaba Yargıtay, bu konuda ne karar vermiştir' diye bakıyorlar. Nerede kaldı o zaman bağımsızlık?
* Son seçimlerde özellikle halkın seçimlerde verdiği oy oranları bir mesaj niteliği taşımıyor mu?
Kesinlikle bir mesaj niteliği taşıyor. Ama ne değişiyor. Hiçbir şey değişmiyor.
* Neden değişmiyor?
Çünkü Türkiye'ye ideolojisiz bir Anayasa lazımdır. Bakın Türkiye'de ideolojisiz bir Anayasa yapabilirseniz eğer, Kürtleri de kucaklarsınız. Bu sorunun çözümü noktasında pozitif yönde çok önemli mesafeler kat edersiniz. Yine laikliğin de tanımlanması gerekir. Çünkü laiklik operasyonel bir kavramdır. Eğer laikliği tanımlamazsanız, laiklik operasyonel bir kavram olmaya devam eder. Nedir laiklik? Laikliğin menbaı Avrupa'dır ve oradaki tanımı bellidir. Bizim anlayışımızdaki bir model dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bunu normale çekmek lazım. Laiklik hiçbir zaman dini dışlamaz. Türkiye'de gerçek bir laiklik uygulansa, mütedeyyin kesimde laikçi kesim de bundan memnun olur.
* Yine 'irtica' kavramı da bir türlü tanımlanamıyor?
Evet. İrtica tanımlanmalıdır. Nedir irtica? Acaba, normal 5 vakit namaz kılarsanız irticacı değilsiniz. Ama gece teeccüd namazına kalkarsanız, irticacı mı oluyorsunuz. Türkiye'de toplumsal barışının sağlanması için bu kavramların iyi tanımlanması gerekir.
Gerilimsiz değişimin olması çok zor
* Verdiğiniz mücadele konusunda yalnız mısınız?
Evet yalnız kaldım. Hatta silahlı saldırıya uğradım. Tehditler aldım. Ama hayat böyle.
* Peki zaman zaman bırakmayı düşünüyor musunuz?
Hayır asla. Ben düşüncelerimi savunmaya devam edeceğim. Bu yolda ölmek benim için en büyük şereftir.
* Ama bu biraz Donkişotluk olmuyor mu? Türkiye gerçeğini görmezden gelmiyor musunuz?
Türkiye bir Batı ülkesi gibi değil. Kendine özgü özellikleri olan bir ülke.
Farkında olmaz olur muyum. Tabi ki, farkındayım. Ama Batı ülkeleri demokrasiye nasıl ulaştı. Kolay değil bu işler. Türkiye nasıl değişecek peki? Silahla sokağa çıkıp eylem yapmak bizim işimiz değil. Elimizde bir demokratik düşünce imkânı ve hukuk devleti anlayışı var. Bunları işleteceksiniz.
Halk siyasi iktidara yüzde 50 gibi bir imkânı vermiş. Özal'ın arkasında AB gibi bir güç yoktu ama, tek başına bazı değişimleri yaptı. Herkes koltuğa oturabilir. Dünyada en kolay iş idare-i maslahat politikasıdır. Bu ülke bunları da görmüştür. En önemli örneği de Süleyman Demirel'dir. Bugün geldiği nokta da ortadadır. Buhranlar herkesi esas kimliğine döndürür. Gerçek demokrasi ve gerçek hukuk gelene kadar mücadeleye devam etmek gerekir. Bu anlamda bugünkü iktidara ve liderine büyük görev düşüyor. Lider olmak kolay değildir.
* AKP'nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ak Parti fulu davranmamalıdır. Son dönemde fulu davranıyorlar. Geri adım atmamalıdır. Tüm Kur'anlar'ı yaksanız ve tüm camileri yıksanız bunlara yaranamazsınız.
* Bunlar dediğiniz?
Ulusalcı cenahı kastediyorum.
* Arzuladığınız bu değişim Türkiye'de başarıya ulaşabilir mi?
Kararlılık, inisiyatif kabiliyeti ve cesaret lazım. Arzumuz, buhran, gerilim olmadan demokrasi ve hukuk yönündeki değişimin sağlanmasıdır. Ama öyle görülüyor ki, bu pek mümkün görünmüyor. Türkiye sık sık gerilim yaşayacaktır. Çünkü zaten gerilimsiz değişim mümkün değildir. Her değişim gerilimli olur. Siyasi partiler zaten resmi kutuplaşmadır. AKP, CHP ve MHP bunların hepsi bir kutuptur. Fikri kutuplaşmanın olması gayet normaldir. Demokrasi de bu demektir zaten. Yeter ki, silahlı çatışma olmasın. Fikri çatışmadan zarar gelmez. Türkiye'de klasik ihtilali göze alabilecek bir iktidar lazım.
*Bir takım derin yapılanmalar son dönemde ortaya çıkarıldı? Mesela Ergenekon? Son dönemdeki operasyonlardan nasıl bir sonuç çıkar?
Ergenekon'da resmi birimler ortaya çıkarılmadığı sürece Ergenekon'dan bir sonuç alınamaz. Türkiye'deki derin yapılanma ile İtalya'daki derin yapılanma birbirine benzemektedir. Bu yapılar NATO'nun örtülü hareket konseptine göre aynı formüler yapı çerçevesinde kurulmuşlardır. Türkiye'de de İtalya'daki gibi bir operasyona ihtiyaç vardır. Ama bizdeki operasyon İtalya'dan çok daha zordur.
AB serüveni bazı güçleri rahatsız ediyor
* Türkiye'nin AB serüvenini nasıl değerlendiriyorsunuz? Son dönemde bu konuda ciddi tartışmalar yaşandı.
Avrupa Birliği Türkiye'de demokrasinin, insan haklarının ve hukukun yerleşmesini askerin de sivile tabi olmasını istiyor. Bu manada siyasi iktidara çok büyük görevler düşüyor ve geri adım atmamalılar. Çünkü onlar her attıkları adımda baraja doğru gerileyeceklerdir. Türkiye'yi parlak istikballere taşıyabilmek için cesur liderlere ihtiyaç var. Lider olmak kolay değil. Eğer Türkiye'de siyasi iktidar bir gecede Genelkurmay Başkanını değiştirebilme gücüne erişirse işte o zaman bu ülkeye demokrasi gelmiş demektir.
Türkiye ister uyum paketleri ile isterse siyasi iktidarın inisiyatifi ile olsun yapısal değişikliklerini yapmak zorundadır. Bu konuda mutabakat mümkün olmayacak. Bakın siyasi iktidar yüzde 50 almış yine feryatlar kopuyor. Yüzde 90 alsanız yüzde 10'luk grup feryatlarına devam edecek.
*Sabih Kanadoğlu yüzde 3 kalsa Türkiye'yi bu grup yönetir demişti"
Evet. Sabih Kanadoğlu bunu söyledi. Peki, tüm dünyada böyle bir demokrasi anlayışı var mı? Yok. Demokrasi her halukarda çoğunluğun yönetimidir. Bu azınlığın haklarını ihlal etmek olarak yorumlanamaz. Çoğunluğu alan siyasi parti kendi rengini ve kendi politikalarını uygular. Halk 'kendi politikalarını uygulasın' diye oy veriyor. Halk, 'ben sana imkân tanıyorum, senin rengini beğeniyorum. Buyur uygula' diyor.
* Yeni Anayasa çalışmasını nasıl buluyorsunuz?
Yeni Anayasa çalışmasını yetersiz buluyorum. Çünkü hala ideoloji var. Laiklik tanımlanmıyor. Laiklik aslında Anayasa'da tanımlanan bir kavram değil. Ama Türkiye'de tanımlanması gerekir. Çünkü Türkiye laiklik yüzünden çok ızdırap çekti ve çok canlar yandı. Güvenlik konseptinde de, irtica nedir bunun tanımlanması gerekir.
* Siz sürekli değişimi savunuyorsunuz. Fakat sizin çevrenizde sizin gibi düşünen ne kadar insan var?
Az olabilir. Bu benim için önemli değil. Ben meslek iken de bana sürekli, 'Sen kendine zarar mı vermek istiyorsun. Neden böyle yapıyorsun' diye uyarı yapanlar oldu. Benim sizin bu sorunuza cevabım şudur: 'Ben elimle, sözle ve kalben düşündüğümü yapmaya çalıştım mı? Çalıştım. Doğru bulmadığımı, 'bu doğru değil' diye uyardım mı uyardım. O zaman ben hesabımı veririm. Bu sorunun cevabını inançlı yığınlar ve siyasi iktidar düşünsün.
Milli Gazete