Deccal Müftü Alameti
Çağımızda Arapların alimleri işe bulaştırmak ve halkı aldatmada sarıklarını kullanmak için bulduğu eşsiz yöntemlerden biri de...
Sami Abdurrauf Akile/Deccal Müftünün Ortaya Çıkması Çöküşün Büyük Alametlerindendir
Arapların bu zamandaki şaşılacak çelişkilerinden biri de "dindar değişim" düşmanlarının kendi polisiye hedefleri için ve polisiye siyasetlerini halklarına zorla kabul ettirmek için dini en iyi kullanan kişiler olmasıdır. Dün "halkların afyonu" kabul edilen ve üç kere reddedilen dinin bugün arzu edilen bir şey haline gelmesidir!
Çağımızda Arapların alimleri işe bulaştırmak ve halkı aldatmada sarıklarını kullanmak için bulduğu eşsiz yöntemlerden biri de, "Cumhuriyet Müftüsü", "Ülke Müftüsü", "Krallık Müftüsü" ve benzeri makamlar ihdas etmeleridir. Rejimin alimlerden birini devlet adamlarından biri olarak görevlendirmesi, sonra o alimin devletin resmi mührünü taşıyan antetli kağıda resmi fetvalar yazması akla ve mantığa sığmayan bir durumdur.
Bu ne anlama gelmektedir? Bir yanda resmi fetvalar, diğer yanda da resmi olmayan fetvalar mı var? Evet; rejimlerin yaptığı budur. Daha önce her şeyi; öğretmeni, araştırmacıyı, mürebbiyeyi, uzmanı, siyasi yorumcuyu; bazen masa üstünden verilen maaşa ve yerine göre de masa altından verilen teşviklere göz diken herkesi kullandığı gibi dini de kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı başardı.
"Cumhuriyet Müftüsü"nün ne demek olduğunu akıl almıyor! Bunun ancak tek bir anlamı var: Cumhuriyetin bir alimi var ve "yüce yöneticimiz"in hoşuna gidecek şekilde halka fetva veriyor! Bu; Arap ve İslam ülkelerinde fetvanın istihbarat ve iç güvenlik birimleri gibi bir devlet birimi haline geldiğini ve gerçek bir bağımsızlık krizi yaşadığı anlamına gelmektedir.
Allah rahmet eylesin; bir zamanlar fetvalar, fetva veren alim ile Rabbi arasında ilahi iplerle bağlıydı. O zamanlar müftü, değişim liderlerinden biriydi ve yöneticiler onları resmi görevlerle etkisiz hale getiremiyorlardı. O zamanlar müftü efendimiz maaşını baş sallama, sabahtan akşama resmi mesaisine uyma ve benzeri işler karşılığı devlet bankalarından almıyordu.
Hicri 240 yılında vefat eden Ahmet bin Hanbel'e Allah rahmet eylesin. Tarihte "Halku'l-Kur'an" adıyla bilinen fitne sırasında hapsedildi ve işkence gördü. Fakat tavrında sebat etti ve görüşünden hiçbir şekilde taviz vermedi.
Hicri 728 yılında vefat eden Şeyhulislam İbni Teymiyye'ye Allah rahmet eylesin. Bazı meselelerdeki ictihadı döneminin fıkıh alimlerinin görüşlerine ters düşünce yöneticiye şikayet edip hapsettirdiler. Zindanından mektuplar yazmaya devam ederek görüşünü delilleriyle destekliyor ve muhaliflerinin görüşlerini çürütüyordu.
Hicri 660 yılında vefat eden El-Izz bin Abdüsselam'a Allah rahmet eylesin. Kutuz'un karşısına dikilerek çarşıda satılıp azat edilmeden Tatarlara karşı savaşında ümmete komutanlık etmesine karşı çıktı. Çünkü Kutuz, bir köleydi ve kölenin savaşlarda ümmete komutanlık etmesi caiz değildi.
Hicri 1387 yılında vefat eden Şehit Seyyid Kutub'a Allah rahmet eylesin. Nasır rejimi onu devlet adına satın almaya çalışınca o ünlü sözünü söylemişti: "Namazda Allah'ın bir olduğuna işaret eden işaret parmağı, tağutun hükmünü kabul edene tek bir harf dahi yazmayı reddediyor."
Sıradan Arap vatandaşı, devlet memuru "Cumhuriyet Müftüsü"nün verdiği rejimin fetvası ile rejim dışından verilen fetva arasında ikilem yaşıyor. Hak ile batıl arasında ki bunların arasında siyaset, çıkarlar ve kişisel menfaatler gibi şüpheli işler de var- şaşkın bir halde dolanıp duruyor.
Fetva kullanılamaz ve alimler memuriyetle alınıp satılan kişiler olamaz. Yöneticiyle müftü arasındaki ilişki, devlet memuruyla müdürü arasındaki ilişki olmamalıdır. Bilakis halkına hizmet eden bir yöneticiyle Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmayan bir alim arasındaki ilişki gibi olmalıdır. Maaşını her ay sonu yöneticinin elinden almamalıdır. Bilakis devlet tarafından kendisine yeterli miktarda ve kayıtsız-şartsız ödenek ayrılmalıdır. Şüphesiz dirilip ayağa kalkmanın büyük alametlerinden biri de Rabbani alimin ortaya çıkmasıdır.
fiem