Devrimci Uyanış Çağına Hitap

Devrimci Uyanış Çağına Hitap

Müslüman kardeşlerim, dünyanın neresinde bulunursanız bulunun, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

İran İslam devriminin rehberi Ayetullahiluzma Seyyid Ali Hamenei'nin 3 Şubat 2012 Cuma günü Tahran'da yüzbinlerin katıldığı Cuma namazında, devrimler çağının manifestosu mesabesindeki hutbesini yayınlıyoruz. Tercümede, konuşmanın resmi khamenei.ir sitesinde yayınlanan Farsça'sını esas aldık.

Kenan Çamurcu/Seyyid Ali Hamenei'nin devrimci uyanış çağına hitabı


Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbine hamdolsun. Salat ve selam seyyidimiz ve nebimiz Muhammed'e, onun tertemiz Ehl-i Beyt'ine, necip sahabesine ve din gününe kadar en güzel şekilde onlara tabi olanlaradır.

Müslüman kardeşlerim, dünyanın neresinde bulunursanız bulunun, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Rebii ayında, son Peygamber'in (s) doğum gününün arifesinde İslami uyanışın birinci yıldönümünü; Mısır, Tunus ve Libya'dan Bahreyn, Yemen ve diğer bazı İslam ülkelerine kadar kadın ve erkek Arap kardeşlerimizin coşkusunu İran milleti ve tüm dünya Müslümanları adına tebrik etmek istiyorum.

Bir yıl heyecan içinde geçti. Tunus ve Mısır'da milletlerin oyu ilk kez saygınlık kazandı ve her iki ülkede de İslamcı akımlar teveccüh gördü. Libya'da da böyle olacaktır. Siyonizme karşıtlık, diktatörlüğe karşıtlık, bağımsızlıkçılık, özgürlükçülük, ilericilik gibi sıfatlara sahip bu İslamcılık, Kur'an'ın gölgesinde, bütün Müslüman milletlerin nihai mecrası ve kesin iradesi olacaktır. Otuz yıl önce, bu günlerde (10 Şubat'ta) İslami İran'ın kaderini belirleyen; Amerika, NATO ve siyonizm cephesine ilk ağır darbeyi indiren ve bölgenin en büyük seküler ve kukla diktatörlüğünü yerle bir eden bu dalga, bugünlerde, aynı tarzda ve aynı taleplerle bütün bir Müslüman ve Arap Ortadoğu'yu kuşatmış bulunmaktadır.

Allah'ın iradesi milletlerin uyanışıyla birliktedir, artık İslam'ın çağı ve milletlerin asrı gelmiştir ve gelecekte de insanlığın tamamını etkisi altına alacaktır. Washington'da, Londra'da, Roma'da, Atina'da gençler ve aydınlar Tahrir Meydanı'ndan aldıkları ilhamla sokaklara çıkmadılar mı?

İslam dünyasının en hassas bölgelerini İslam'a dönüş, onur, kimlik ve kurtuluşun iadesi hareketi sarmıştır. Heryerde "Allahu Ekber" şiarı işitiliyor. Arap halkları diktatörlerini istemiyor, kuklaların ve tağutların egemenliğine artık katlanmıyorlar. Fakirlik, geri kalmışlık, aşağılanma ve bağımlılıktan bezmişlerdir. Sosyalizm, liberalizm ve nasyonalizm altında sekülarizmi denediler ve hepsinin de çıkmaz yol olduğunu gördüler. Tabii ki Arap halkları İslamcılığa sarılmakla aşırılıkçılık, dinî hoşgörüsüzlük, irtica, etnik taassup ve yüzeysellik peşinde de değildir.

Tunus ve Mısır seçimleri, Yemen, Bahreyn ve diğer Arap ülkelerindeki halkların sloganları ve yaklaşımları, herkesin, dogmatik ifrat ve batıcı tefritten uzak "çağdaş Müslüman" olmak istediğini dile getiriyor. "Allahu Ekber" şiarıyla Müslümanca; "maneviyat", "adalet" ve "akılcılık" terkibiyle ve "dinî halkyönetimi" metoduyla yüz yıldır süren aşağılanma, istibdat, geri kalmışlık, sömürü, yolsuzluk, fakirlik ve ayrımcılıktan kurtulmak istiyor. İşte bu, en doğru yoldur.

Halklarına şiddet uygulayan Arap rejimleri hangi özellikleri taşıyordu? Din düşmanlığı, boyun eğdirme, batının (Amerika, İngiltere vs.) kuklalığı, siyonistlerle işbirlikçilik, Filistin'e ihanet, verasete dayalı aile diktatörlükleri, egemen ailelerin yığılmış servetlerinin yanında halkın yoksulluğu ve ülkenin geri kalmışlığı, ayrımcılık, adaletsizlik, özgürlükten ve hesap verebilirlikten yoksunluk onların ortak özelliğiydi. Hatta bazı konulardaki İslam veya cumhuriyet tezahürleri bile halkı kandıramamıştır. Bunlar, büyük zafere ulaşmış veya Allah'ın izniyle ulaşacak olan Arap halklarının ayağa kalkışının mahiyetini tanımada en bariz işaretlerdir.

"Allahu Ekber" şiarıyla gerçekleşen bu hareketlerin mahiyeti konusundaki diğer bütün iddialar, başka kullanımlar için, sonraki dayatmalar ve saptırmalar amacıyla gerçekliği görmezden gelmektedir. Bu devrimlerin geleceği işte bu ilkelerle değerlendirilebilir; devrimlerin aslını koruduğuna veya saptığına dair kriter de işte bu ideallerdir. Zıd, zıddıyla tanınabilir; devrimler de sarsılan rejimlerin niteliklerine zıdlıklarıyla. Devrimciler, sloganların gerçekleşmesi için gösterilen çabaları ve hedefe yürüyüşü dikkatle gözetim altında tutmalıdırlar.

Hiç kuşku yok batı bu devrimleri karşı devrime dönüştürmeye çalışarak sonunda eski rejimleri yeni biçimleriyle tekrar kurma, kitlelerin duygularını boşaltma, ilkeler ve detayları birbirinin yerine geçirme, kendi mührünü taşıyan bir değişim, mizansen ve yapay reformlar, demokratik dekorculukla tekrar Arap dünyası üzerinde bir on yıl daha egemenliğini koruma peşindedir.

Batı, İslami uyanışın on yılları boyunca, özellikle de İran ve Afganistan'dan Irak, Lübnan, Filistin'e, şimdi de Mısır, Tunus ve diğerlerine kadar ardarda gelen yenilgilerden sonraki yıllarda İslam düşmanlığı ve aleni şiddet taktiğinin başarısızlığa uğraması üzerine, halka karşı terörizm operasyonlarını "şehitlik talebi"nin; "taassup, dogmatizm ve şiddet"i "İslamcılık ve cihad"ın; "kavmiyetçilik ve kabilecilik"i "İslamcılık ve ümmetçilik"in; "batıcılık ve ekonomik-kültürel bağımlılık"ı "bağımsız gelişme"nin; "sekülarizm"i "bilimselcilik"in; "uzlaşmacılık"ı "akılcılık"ın; "yolsuzluk ve ahlaki karmaşa"yı "özgürlük"ün yerine geçirebilmek; "diktatörlük"ü "düzen ve güvenlik"; "tüketimcilik, dünyevilik ve seçkincilik"i "kalkınma ve ilericilik"; "yoksulluk ve geri kalmışlık"ı "maneviyatçılık ve zühd" adı altında kabul ettirebilmek için taklit üretme ve sahte numuneler sunma taktiğine sarıldı.

Güç ve servet üzerine savaşmış kapitalizm ve komünizmin iki kutupluluğu sona erdi. Günümüzde dünya, Müslümanların hareketinin liderliğindeki mustazaflar ile Amerika, NATO ve siyonizmin liderliğindeki müstekbirler arasında iki kutuptur. İki karargah oluşmuştur ve üçüncü bir karargah yoktur.

Bu kısa fırsatı geçmişi tekrarlayarak ve Arap halklarını takdir ederek geçirmek istemiyorum. Şüphesiz hepimiz ve bütün dünya gözlerimizi bölgeye dikmiş durumdayız ve Arap Yarımadası'ndan Afrika'ya kadar ayağa kalkmış milletleri övgüyle izliyoruz. Fakat şimdi, biraz da bugünden ve yarından sözetmek istiyorum.

Geçtiğimiz yıl yine böyle bir Cuma namazında, Hüsnü Mübarek'in nâ-mübarek gölgesi henüz başlarının üzerindeyken şerefli Mısır halkına hitap etmiştim. Bugün devran değişti ve diktatör muhakeme ediliyor. Hepimiz aziz Mısır'ın ve diğer Arapların hareketinin geleceğine umutla bakıyoruz.

Devrim alanlarında yeralan çeşitli kesimlerden bileşenler kimlerdir?

1) Amerika, NATO, siyonist rejim ve onların bazı Arap rejimlerindeki müttefikleri ve bağlıları
2) Halklar ve gençler
3) İslami ve gayri İslami siyasi partiler ve aktivistler

Her biri hangi konumdadır ve hedefleri nelerdir?

Birinci grup, Mısır, Tunus ve diğer hareketlerin asıl kaybedenleri olmuştur ve olacaktır. Kapitalizm ve batının liberal demokrasi modeli kutbunun meşruiyeti ve şimdi de mevcudiyeti Avrupa ve Amerika'da bile yokolma tehlikesiyle karşı karşıyadır ve komünist doğu blokunun 80'lerdeki şartlarına benzer koşulları yaşamaktadır. Ahlaki ve toplumsal çöküş, eşi görülmemiş ekonomik kriz, Irak, Afganistan, Lübnan ve Gazze'de ağır askeri yenilgiler, Müslüman ve Arap ülkelerinde kendilerine bağlı kukla diktatörlerin devrilmesi veya sarsılması, özellikle de Mısır'ın kaybedilmesiyle siyonist rejimin kuzeyden, batıdan ve içeriden benzersiz biçimde tehlikeyle yüzyüze gelmesi, uluslararası kurumların bağımlı mahiyetinin ifşa olması, tercih ve politikaların demokrasi ve insan hakları meselesiyle çatışması, Libya, Mısır, Bahreyn, Yemen gibi yerlerde çifte standart, çelişki ve darmadağın olmuş söylemler...

Bunlar, birinci grubu küresel güven krizine ve derin karar alma bunalımına sürüklemiştir ve şu anda en büyük hedefleri, milletlerin ipi elden kaçırmasını sağladıktan sonra devrimlerin kontrol merkezini ele geçirmeye ve etkili siyasi partilere nüfuz etmeye çalışarak yozlaşmış rejimlerin eski yapılarını olabildiğince korumak, yüzeysel ve mizansen reformlarla yetinmek ve devrim ülkelerinde kendi yerel güçlerini üretmek, devrimleri durdurmak ya da gericileştirmek için bazı bireyleri ve grupları satın almaya çalışmak, umutlandırmak, tehdit etmek ve muhtemelen gelecekte de suikast düzenlemek; halkı soğutmak, umutsuzluğa sevketmek veya detay meselelerle ve birbiriyle oyalamak, etnisite ve kabile veya mezhep ya da parti çelişkilerini körüklemek, hareketlerin mahiyetini değiştirmek için sapkın şiarlar uydurmak, devrimcilerin zihin ve dilleri üzerinde doğrudan veya dolaylı kontrol kurmak ve onları siyasi oyunların içine çekmek, yahut onların aralarında ve bu yolla da halk kesimleri arasında tefrika yaratmak, mali yardım vs. gibi yalan vaatlerle kimi seçkinlerle kapalı kapılar ardında uzlaşma sağlamak için gayret göstermek... ve örneklerine Tahran'daki Uluslararası İslami Uyanış Kongresi'nde daha önce değindiğim başka onlarca tuzak.

Bazı bağımlı ve muhafazakâr Arap rejimleri ise Amerika ve NATO'nun yanında kendilerini korumak için tüm güçleriyle zamanın akrebini durdurarak bölgedeki devrimleri geriye çevirmek ya da ıssızlığa sürmek için gayret gösteriyor; bu etkiyi yapabilmek için tek sermayeleri de petro-dolarlarıdır. Asıl hedefleri ise Mısır, Tunus, Yemen, Libya, Bahreyn gibi ülke halklarının başarısızlığa uğraması, siyonist rejimin istikrarı ve bekasının güvence altına alınması ve bölgede Direniş'e darbe indirilmesidir.

Fakat ikinci ve asıl grup, halklardır. Milletler ne istiyor? Amerikalıların Mısır'da ve çoğu İslam ülkesinde yaptırdıkları pek çok kamuoyu araştırması gerçeği onlara söylemiştir. 2003'ten 2008'e kadar kadınların örtünmesi gibi İslamî şiarlara eğilim ve camilere yönelme oranı Mısır ve Ürdün'den Türkiye ve Malezya'ya kadar %40'tan %75'e çıkmıştır. Amerika'dan nefret oranı İslam ve Arap ülkelerinde ortalama %85'e yükselmiş, özellikle Hizbullah ve Hamas'ın gençlerinin 33 günlük ve 22 günlük savaşlardaki zaferini ve Amerika'nın hiçbir şey elde edemeden Irak'tan çıktığını gördükten sonra zafer kazanmaktan ve gelecekten umut, Arap gençleri arasında geometrik biçimde artmıştır.

Mısırlı gençlerin sevilen şahsiyetleri, siyonizm karşıtı dindar mücahitler haline gelmiştir. Siyonizmden nefret, Filistin meselesine yoğun ilgi ve Müslümanca onur talebi halkların temel özelliklerindendir. Son seçimlerde Mısır halkının %75'i İslami şiarlara oy verdi. Tunus'ta da çoğunluk aynı bayrağı dalgalandırdı. Libya'da bu yüzde daha yüksek olamadıysa bile aşağı da düşmedi. Halk, temsilcilerinden ve yeni hükümetlerinden gelecek için aynı şeyleri istiyor. Halk, aziz, saygın ve özgür bir Mısır istiyor. Camp David'in Mısır'ını istemiyor. Fakir ve bağımlı bir Mısır istemiyor. Amerika'nın talimatı altında ve İsrail'e müttefik bir Mısır istemiyor. Dogmatik ve aşırılıkçı bir Mısır istemiyor. Batıcı, laik ve bağımlı bir Mısır da istemiyor. Özgür, saygın, İslami, ilerici bir Mısır, halkın ve gençlerin asli talebidir ve hiçkimse çatışma peşinde değildir. Mısır ordusunun gövdesi halkla birliktedir. Mısır'ın içinde ve dışında bazı kimseler gelecekte orduyu halkla çatıştırmak istiyor. Herkes dikkatli olmalıdır. Mısır ordusunun gövdesi Amerika'nın ve İsrail'in dostlarının nüfuzuna sabır göstermeyecektir.

Yine, ne zaman Mısır veya Tunus ve Libya'da İslamcılıktan sözedilse, bu, Medine'de Hıristiyan ve Yahudilerden zimmet ehlinin üzerine merhamet ve güvenlik gölgesini yayan Rasulullah'ın (s) İslam'ıdır. İslam'dan sözedildiğinde, bu, Tanrıya tapanlar arasında din savaşına veya Müslümanlar arasında mezhep ve fırka çatışmasına davet anlamına gelmez. Mısır, İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Cemiyeti'nin ve Şeyh Şeltut'un Mısır'ıdır.



Mısır, Tunus ve Libya halkı, halihazırda sahip oldukları şeyin henüz eksik bir devrim olduğunu bilmelidir. Gerçi büyük bir adım atmış durumdalar, ama serüven daha yeni başladı. İran'da İslam devrimi zafere ulaştıktan sonra başımıza açtıkları, hâlâ devam eden, ilahi lütuf sayesinde hepsinde de başarısızlığa uğradıkları ve uğramaya devam edecekleri sorunlar, devrimin, şahın devrilmesinden önce sahip olduğu problemlerden yüzlerce kat daha fazlaydı. Uyanık olmalısınız ve devrimlerinizi orta ve uzun vadeli bir program dahilinde son aşamaya kadar adım adım ilerletmelisiniz.

Mısır'ın tağutlar rejimi, Filistin idealine ihanet eden ve Arapların uzlaşmacı yolunu açan ilk Arap devletiydi. O kadar ki bir tek Arap rejimi hariç -o da Suriye'dir- geriye kalan hepsi Filistin'i sattı ve siyonizmle birlikte uzlaşma kapısından içeri girdi. Mısır rejimi, Amerika ve İsrail'in güvendiği iki asli Arap rejiminden biriydi ve Amerika'nın bugünkü riyakâr cumhurbaşkanı Müslümanlara aldatıcı ve nifak mesajını iletmek için Hüsnü Mübarek'in Mısır'ına seyahati tercih etmişti. Ama Mısır halkı devriminde görüşünü söyledi ve hepsini hayal kırıklığına uğrattı.

Bugün Mısır tekrar Filistin idealini savunmanın birinci safında yerini almakta, Camp David'in ihanet mesajını ayakları altında çiğnemekte, ateşe vermektedir. Devrimci Mısır, artık yokoluşa doğru giden siyonist rejimin enerji ve gazını fakir ve mağdur halkın cebinden ödemeyecektir.

Üçüncü muhatabımız, Mısır'daki ve diğer ayaklanmış ülkelerdeki siyasi partiler ve elitlerdir. Mısır ve Tunus'tan Cezayir ve Mağrib'e kadar Kuzey Afrika'daki Müslüman düşünürler ve mücadeleciler, özellikle Mısır'dakiler, İslami uyanış fikrinin babaları; ümmetin vahdet ve izzeti için, daha sonra da Kudüs'ün kurtuluşu için çağrıda bulunanlardır. Günümüzde sizler, onyıllar boyunca böylesi günler ve zaferler için fedakarlıklarda bulunmuş binlerce şehidin kanının, zindanlara atılmış, sürgüne gönderilmiş ve işkencelerden geçmiş onbinlercesinin, mücahitlerin ve mübarizlerin varisisiniz.

Kardeşlerim ve bacılarım! Bu büyük emaneti gözünüz gibi koruyun. Gurur ve basitleştirme, ilk zaferlerden sonraki iki büyük felakettir. Siz düzeni kurmada, halkın kazanımlarını korumada ve hareketin sorunlarını çözmede en sorumlu bireylersiniz. Dünyanın ve bölgenin darbe yemiş güçleri, hiç kuşku yok şeytani fikirler geliştiriyorlar. Yoketme ve intikam alma düşüncesinden tutun, sizi kandırma, sarsma, korkutma ve tamahkârlığa özendirme, sonra da devrimleri imha etme ve -Allah saklasın- geçmiştekinden daha beter durumları getirme planlarına kadar herşeyi düşünüyorlar. Kararlarınız, tavırlarınız ve girişimleriniz tarihsel boyutlar kazanacak ve bu dönem, ülkelerinizin tarihinde "kader günü" olacaktır.

Amerika'ya ve NATO'ya güvenmeyin. Onlar asla sizin iyiliğinizi ve halklarınızın çıkarını düşünmez. Ama onlardan korkmayın da. Kartondandırlar ve hızla zayıflıyorlar. İslam dünyasındaki egemenlikleri, yalnızca, geçmiş 150 yıllık korku ve cehaletin ürünüdür. Onlara ümit bağlamayın ve onlara göre hesap yapmayın. Sadece Allah Teala'ya güvenin ve sadece halkınıza inanın. Onlar Irak'ta yenildiler ve elleri bomboş ülkeden çıkmak zorunda kaldılar. Afganistan'da hiçbir şey elde edemediler. Lübnan'da Hizbullah, Gazze'de de Hamas karşısında ağır yenilgi aldılar. Şimdi ise Mısır ve Tunus'ta halkın elleriyle yere çalınmış haldeler. Hiçbir şey onların planına göre yürümüyor. Batı putu da komünizm putu gibi kırıldı ve milletler korkularını yendiler. Sizi korkutamamaları için geleceğe güvenle bakın.

Onların oyunlarına çok dikkat edin. Batının Araplar arasındaki müttefikleri ve bağlılarının petro-dolar oyunlarına katılmayın. Aksi takdirde gelecekte bu oyunlardan sağ salim çıkamazsınız. İsrail gidicidir. Kalmamalıdır ve kalamayacaktır. Bugünkü hareketlerde sapmanın başlangıcı siyonist rejimin bekasına rıza göstermek ve çökmüş rejimlerin temellerini attığı uzlaşma ve teslimiyet müzakerelerine devam etmektir.

Halklarınızın genel isteği İslam'a dönüştür. Bunun anlamı tabii ki "geçmişe dönüş" değildir. Eğer devrimler Allah'ın izniyle gerçeklik kazanır, devam eder, komploya kurban gitmez veya başkalaşmazsa asli sorununuz, düzeni kurmak, kanun yapmak, ülkeyi ve devrimi yönetmek olacaktır. Bu, modern çağda yenilikçi İslam'ın medeniyet yapma meselesinin ta kendisidir.

Bu büyük cihadda asıl işiniz; geri kalmışlık, istibdat, dinsizlik, fakirlik ve ülkelerinize egemen bağımlılık tarihini kısa sürede Allah'ın izniyle nasıl telafi edeceğiniz; İslami bir yaklaşımla, halkyönetimi metoduyla, akılcılık ve bilime riayet ederek toplum inşasını nasıl gerçekleştireceğiniz; dahili ve harici tehditleri teker teker başınızdan nasıl savacağınız; "liberalizm"e sapmadan "özgürlük ve toplumsal haklar"ı, "marksizm"e sapmadan "eşitlik"i, "batı faşizmi"ne sapmadan "düzen"i nasıl kurumsallaştıracağınız; dogmatiklik ve taşlaşmışlığa sapmadan İslam'ın ilerici şeriatına bağlılığınızı nasıl koruyacağınız; yalnızlaşmadan nasıl bağımsız kalacağınız; bağımlı olmadan nasıl kalkınacağınız; sekülarize olmadan ve muhafazakârlaşmadan nasıl bilimsel yönetim kuracağınız olacaktır.

Tanımlar geri çağrılmalı ve ıslah edilmelidir. "Tekfirci İslam" ve "laik İslam" modelleri, bölgedeki devrimlerde "ilkeselciliğin mutedil ve akılcı İslam'ı" destek bulmasın diye batı tarafından size önerilmiştir ve önerilecektir. Kelimeleri tekrar dikkatlice tarif etmek gerekir.

"Demokrat olmak" eğer devrimlerin ilkeleri çerçevesinde halkçı olmak ve serbest seçimler anlamına geliyorsa hepiniz demokrat olun. Yok eğer ikinci dereceden ve taklide dayalı liberal demokrasinin tuzağına düşmek manasına geliyorsa hiçbiriniz demokrat olmayın.

"Selefi olmak" eğer Kitap ve Sünnet'te ilkeselcilik, asli değerlere vefa, hurafelerle ve sapmalarla mücadele, şeriatı ihya ve batıcılığı imha anlamına geliyorsa hepiniz selefi olun. Yok eğer taassup, dogmatiklik, dinlere veya İslam mezheplerine karşı hoşgörüsüzlük olarak tercüme ediliyorsa yenilikçilik, tolerans ve akılcılıkla -İslam düşüncesi ve medeniyetinin rükünleridir bunlar- asla bağdaşmayacak ve bizzat kendisi sekülarizmi ve dinsizliği yaygınlaştırmaya sebep olacaktır.

Washington, Londra ve Paris'in beğendiği İslam'a karşı kötümser olun; ister laik ve batıcı türü olsun, ister dogmatik ve şiddet yanlısı.

Siyonist rejime tahammül gösteren ama başka İslam mezheplerine acımasız davranan, Amerika ve NATO'ya uzlaşma elini uzatan ama içeride etnik ve mezhebi savaşları körükleyen, müminlere karşı şiddetli, ama kâfirlere karşı merhametli olan İslam'a güvenmeyin. Sizi batı kapitalizminin tuzağına, tüketime ve ahlaki çöküşe sürükleyen Amerikancı ve İngilizci İslam'a karşı kötümser olun. Geçmiş onyıllarda hem seçkinler, hem de egemenler Fransa, İngiltere, Amerika veya Sovyetler'e bağlılıklarıyla övünürler ve İslamî simgelerden kaçarlardı. Bugün ise herşey tersine dönmüştür.

Batının intikam alma niyetinde olduğunu bilin; iktisadi, askeri, siyasi bakımdan ve propagandayla intikam! Mısır, Tunus, Libya ve diğer halklar Allah'ın izniyle Allah'ın yolunda devam ederlerse yaptırımlarla tehdit edilmeleri mümkündür.

Son söz olarak: İslam Cumhuriyeti ve büyük İran milleti sizinle işbirliğine ve size hizmet etmeye hazırdır, birbirimize hizmete hazırız. İran İslam devrimi, halkların kendine inanması ve elitlerin halka inanması alanında; tağuti rejimlerin ve onların efendilerinin yenilmezlik efsanesini yıkma konusunda; komünizmin ve kapitalizmin gururunu kırma mevzuunda; halkyönetimi ilkesini koruyarak ve İslamî değerleri savunarak ülkenin büyük atılımlar yapmasında işlevsel modeller göstermede modern çağın en başarılı İslamî tecrübesidir.

Kardeşlerim ve bacılarım! Yıllardır İranlı kardeşleriniz aleyhinde size yalanlar söylüyorlar. Size şimdi İslamî İran konusundaki hakikati arzediyorum:

Devrimimizin, otuz yıllık çaba boyunca başarıları da, elbette ki zayıflıkları da oldu. Ama dünyada hiçbir İslami hareket, geçen yüzyılda batı ve doğunun Müslümanlara tasallutundan sonra bu ölçüde öne çıkamamış ve bunca engelleri savuşturamamıştır.

Allah'ın izniyle, siz kardeşlerimizle aramızda daha çok diyalog olacaktır. Küresel kapitalizmin ve siyonizmin medyalarında İran "terörizm"le suçlanıyor. Bunun tek sebebi, Arap kardeşlerini Filistin'de, Lübnan'da, Irak'ta ve diğer yerlerde yalnız bırakmaya rıza göstermemesi ve işgalcileri resmen tanımamasıdır. Halbuki biz dünyada terörizmin en büyük kurbanıyız ve terör eylemleri hâlâ da devam ediyor.

Eğer İslam devrimi ve İslam Cumhuriyeti, mazlum Afganlı, Bosnalı, Lübnanlı, Iraklı ve Filistinli kardeşlerini zâhiren Müslüman diğer hükümetler gibi yalnız bıraksaydı; eğer Filistin'e ihanet eden çoğu Arap rejimleri gibi biz de sessiz kalsaydık ve sırtından hançerleseydik bizi asla terörizmi desteklemekle ve müdahalecilikle suçlamayacaklardı. Biz, Kuds-i Şerif'in ve tüm Filistin topraklarının özgürlüğünden başka bir şeyi düşünmüyoruz. İşte büyük İran milletinin ve İslam Cumhuriyeti'nin suçu budur!

İran veya Şii emperyalizminden sözediyorlar. Oysa hepsi de biliyor ki biz asla İslam devrimini salt Şii veya milliyetçi ya da İranî bir devrim olarak görmedik, böyle tanımlamadık. Şu otuz yıldır İslamcılık, ümmetçilik, vahdet şiarı, mezheplerin yakınlaştırılması, doğu Asya'dan Afrika'nın derinliklerine ve Avrupa'ya kadar Müslüman kardeşlerimizin özgürlüğü ve onuru için ne bütçeler tahsis ettik, ne tehditler aldık.

İslamî İran bilim, teknoloji, toplumsal haklar, sosyal adalet, kalkınma, sağlık, kadınların değerini temin, dinî azınlıkların hakları gibi alanlarda büyük ve benzersiz adımlar attı. Zayıf kaldığımız noktaları da biliyoruz, Allah'ın yardımıyla onları da iyileştireceğiz, inşaallah.

Bölgede denge, İslam Cumhuriyeti'nin yardımıyla Direniş lehine değişmiştir. Filistinlilerin elindeki taşın Gazze'de ve diğer İslami direnişlerde işgalciler karşısında "füzeye cevaben füze"ye dönüşmesi ve seviye yükseltmesi İslam devriminden ilham almıştır.

İran, Arapları İranlılaştırmanın veya diğer Müslümanları Şiileştirmenin peşinde değildir. İran, Kur'an'ı müdafaanın, Peygamber (s) ve Ehl-i Beyt'inin (a) sünnetini savunmanın ve İslam ümmetini ihya etmenin peşindedir. Ehl-i Sünnet'ten Hamas ve Cihad mücahitlerine, Şia'dan Hizbullah ve Emel mücahitlerine yardım İslam devrimi için aynı hizada şer'i bir farzdır ve görev duygusudur.

İran milleti ve hükümeti yüksek ve kararlı bir sesle ilan ediyor: Milletlerin kıyamına (teröre değil), İslamî vahdete (mezheplerin galebe çalması ve çatışmasına değil), Müslümanların kardeşliğine (kavmî ve etnik üstünlüğe değil), İslamî cihada (günahsızlara karşı şiddete değil) Allah'ın izniyle inanmakta ve bunu gerekli görmektedir.

Bütün Müslüman milletlerin mutluluğu için dua ediyoruz ve bunun yanında ağır görevimizi biliyor ve gereğini yerine getiriyoruz. Biliyoruz ki "Allah emrinde galiptir"(Yusuf 21)

Allah'ın kulları, Allah'tan korkun, zalimlere hasım ve mazlumlara yardımcı olun. Sözüm budur, Allah'a kendim ve sizin için tevbe istiğfar ediyorum.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanların dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde Rabbini öğerek tesbih et, O'ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr suresi)

Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.