Gemileri Yakma Vakti
NATO sancağı altında "cihad" etmenin "fazileti" bir başka oluyor...
Atilla Fikri Ergun/Gemileri Yakma Vakti
Sözün bittiği yerdeyiz dostlar. İnce akıl oyunlarının iflas ettiği, ahlâk ve maneviyâtın "stratejik derinliğin karanlıkları"nda boğulduğu bir zamandayız. Ne lafı uzatmanın anlamı var ne de entelektüel bir dil kullanarak öyle uzun uzadıya analizler yapmanın. Zira geçen yüzyılın ilk çeyreğinde boynumuza ilmeği geçirenler, artık ayaklarımızın altındaki sandalyeye tekme atmak üzereler.
Hiçbir şey gizli yapılmıyor, her şey ortada. Türkiye, AKP iktidarı ve NATO'cu İslamcıların marifetiyle "ABD-AB/NATO'nun ileri karakolu" kimliğini kemâle erdirdi. Malatya'da konuşlandırılan Füze Kalkanı Radar Üssü'nde NATO bayrağı dalgalanıyor artık. Lakin ABD askerlerinin Füze Kalkanı'na yerleştiği haberi, "küresel intifadaya destek veren" ve "cihad ruhunu ayakta tutan" birtakım İslamSI yayın organlarında yer almadı her nedense. NATO sancağı altında "cihad" etmenin "fazileti" bir başka oluyor demek ki.
Askerî işgal bütün ağırlığıyla üzerimize çökerken, kafalarını kuma sokanların, sessizliğe bürünenlerin, gündemi saptıranların, hedef şaşırtanların, "Tevhid, Adalet, Özgürlük" sloganlarıyla müntesiplerini uyutanların yaklaşımları utanç verici olmanın çok çok ötesinde.
NATO üslerini "kültürel zenginlik" olarak nitelendiren zihniyetle de bu zihniyete destek veren İslamSI kafayla da yeni tanışmıyoruz kuşkusuz. Servet ve iktidardan başka kutsal tanımayanların söz konusu tutum ve davranışlarını anlamak mümkün; ancak mahkûm ve mahrum kesimlerin sessizliğini anlamak mümkün değil. Yerel ve küresel ölçekli güç ve çıkar odakları karşısında pasif, teslimiyetçi, boyun eğici, suskun bir tavır sergilemek, kölelik psikolojisinin, öğretilmiş ve öğrenilmiş çaresizliğin yansıması olarak nitelendirilebilir ancak.
Bütün değerlerimizin hiçe sayıldığı, ayaklar altına alındığı, çiğnendiği bir dönemde yaşıyoruz dostlar. Durum her ne kadar namüsait olursa olsun, tarihin bize yüklediği sorumluluk, "uysal koyun" misali edilgen ve sessiz bir yaklaşım sergilememizi imkânsız kılıyor. Kısacası bu zulme sessiz kalamayız, kalmamamız gerekir. Sayı-nüfus, araç-gereç hesabı yapılacak zaman değil. Bize hayat veren, bizi dirilten, varlık nedenimiz olan kavramsal-felsefî dinamikleri harekete geçirmek, somut tepkiler vermek zorundayız. Elimiz kolumuz bağlı değil, sokağın ortaya koyacağı irade bu gidişatı tersine çevirebilir. Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu.
Zulmün küreselleştiği günümüz dünyasında "üç maymun"u oynayanların, zalimlerle kötülükte birleşen mazlumların, sınıf atlama sevdasına düşmüş vurdumduymazların, servet ve iktidarın gölgesine sığınanların, NATO sancağı altında "felah" arayanların, ABD'nin yanında "Osmanlı kılıcı sallayanlar"ın, ihanet planlarına alet olan "iyi niyetliler"in içine düştükleri durum, "Günümüz Müslümanı"nın akli muvazenesini yitirdiğini, vicdanının karardığını, içselinin çöktüğünü, manevî-ahlakî boyutunun yok olduğunu ortaya koyuyor.
Bu noktada İslam'ı modern disiplinler doğrultusunda yorumlayan, dolayısıyla düşmanın felsefesini benimsemiş oldukları, modernist projelerle halkın inanç ve düşünce dünyasını ifsat ettikleri halde, "anti-kapitalist, anti emperyalist duruşu" ve "NATO karşıtlığı"yla ün salmış "Müslüman aydınlar"a yönelik tek kelimelik bir göndermede bulunmak icap eder: Aferin!
Elhâsıl, hendeklerin kazıldığı, safların netleştiği, imanın ateşle sınandığı günler yaşıyoruz dostlar. Tarihin bu en keskin virajında söz söylemekten öte yapılacak işler var. Bir yerlerden başlamak için henüz çok geç değil. Böyle gelmedi, böyle de gitmeyecek; karanlıkların içinden yeni bir sabah fışkıracak elbet.
Vakit gemileri yakma vaktidir. İnancını yitirmemiş, aklını kaybetmemiş, vicdanını öldürmemiş herkese çağrımdır...
Umutla, itizalle ve devrimle...
mutezil.com