Hizbullah Cevap Verecektir!
Şehadet haberinin veriliş tarzına ve istisnai durumlara aldırış etmeden hızlı bir şekilde defnedilişine, özellikle Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın diline, şehid hakkında Parti tarafından herhangi bir bilginin paylaşılmamasına dikkat edenler..
İbrahim El-Emin
Al Akhbar
Hizbullah Cevap Verecektir!
Dün İslami Mukavemet'in saha komutanlarından birine suikast düzenleyerek vurulan acı darbenin kararını kim aldı? Kim düşündü, kim planladı ve zamanlamayı kim seçti? Bu tehlikeli siyasi-güvenlik operasyonu kimlerin çıkarına hangi arka plana göre gerçekleşti?
Suçun nasıl işlendiğine dair var olan işaretler tamamen İsrail'i işaret ediyor. Bu operasyonu, İsrail dışındaki odakların gerçekleştirmiş olması çok küçük bir ihtimal. Bu ihtimal gerçek olsa bile ki tekrar edelim ki çok düşük bir ihtimaldir; hedefi seçerek, bilgileri vermiş ve planı sunmuş olan düşman istihbaratının kendisidir. Dolayısıyla, bu düşman ile uzun yıllardır mücadele eden Hizbullah'ın, İsrail'e, ''sorumluluk yüklemesi ve eylemin sonuçlarına katlanması gerekeceği uyarısı'' için zamana ve bir takım uğraşlara ihtiyacı yoktu.
Mukavemet'ten bir liderin suikasta uğratılması, Mukavemet ve düşman arasında açık bir savaş olduğunu gösteriyor diyebiliriz. Dolayısıyla İsrail'in gerçekleştirdiği bu operasyon şaşırtmıyor.
Düşmanın, bu suçla ilgisi olduğu iddialarını yalanlayarak reaksiyon verdiğini bir kenara not düşelim. Dün akşam diplomasi kanalları aracılığıyla öğrenilen -Batıda, bu operasyondan sonra İsrail'in, düşmanının liderlerinden birini öldürmekten öte bir hedefe doğru attığı bir adım ihtimali ve endişesi mevcut- tarzda verilere önem vermekte yarar var.
Batının endişesini uzun bir şekilde şerh etmeye gerek yok. İsrail, Batı ve İran arasında gerçekleşen uzlaşıya gerçekten çok öfkeli. İttifakın, İsrail'i bir kenara ittiği gerçeği, İsrail'i daha çok öfkelendiriyor. İsrail tarafı, daha önce süregeldiği üzere, Batı tarafında mukaddes olan stratejik çıkarlarının ihmal edildiğini de düşünüyor. İsrail öfkeli çünkü, nükleer uzlaşıdan sonra, daha önce olduğu gibi, İran nükleer programına karşı attığı her adım ''hak'' olarak görülemeyecek. İsrail öfkeli çünkü Batı ilk defa, çıkarları ile İsrail'in çıkarlarının çatışabileceği görüntüsü verdi.
Peki tartışmak için soralım: İsrail bu operasyonu gerçekleştirirken neyi düşünüyor-hedefliyordu?
İsrail'in, İran'a karşı direkt bir maceraya atılamayacağı artık çok açık. İsrail de bunun farkında. Buna ek olarak, Batının doğrudan desteği olmadan İran'a karşı bir savaş açamayacağını ve tarafların, İran ile uzlaşıya gidişlerinin, diğer bütün çözümler başarısızlığa uğradıktan sonra gerçekleştiğini iyi biliyor.
İsrail'in bugünkü mücadelesi, Batının İran ile nükleer uzlaşısından sonraki gündemine tamamen bağlı olmadığını ifade ediyor. İsrail bugün, caydırıcılığını koruma ve geliştirme derdinde. İsrail aynı zamanda İran ve müttefiklerinin olduğu eksene ''Batı ile uzlaşı, İran nükleer programına, bölgesel rolüne ve İran'ın Lübnan-Filistin mukavemetinin yanında yer alan pozisyonuna karşı savaşın durduğu anlamını vermez'' mesajı vermek istiyor. Fakat İsrail bu dönemlerde, İran'a doğrudan bir mesaj gönderebilmenin mümkün olmadığını da biliyor. İran'ın Beyrut elçiliğine saldırı, her ne kadar İsrail ve müttefiki Suudi Arabistan imzalı mesajlar bırakmış olsa da İsrail ''bükülü'' mesajlarla yetinmek istemiyor. Burada zayıflık işareti görebiliriz.
İsrail, zaman zaman Suriye'deki hedeflere düzenlediği saldırıların, Suriye'ye karşı yürütülen küresel savaşa kıyasla önemsiz olduğunun farkında. Şam, Tahran, Beyrut ve Moskova'da alınmış büyük bir karar var. Bu karar, İsrail'e karşı herhangi bir yanıtı ertelerken yanıt hakkını da koruyor.
Buna binaen İsrail kendini dar, hassas ve zor seçenekler önünde bulup İslami Mukavemet'ten bariz bir lidere suikast düzenledi. Bu suikast ile Hizbullah'a, güvenlik alanında elinin hala uzun olduğunu ve gerekirse hiç bir aracıya ihtiyaç duymadan sert darbeler vurabileceği mesajını verdi. Bu mesajla Hizbullah'a ve onun aracılığıyla İran'a, Batı ve İran arasındaki uzlaşıyı reddettiğini de iletiyor. İsrail bu adımı atmaya karar verirken ''yeni müttefiklerine'' de bazı mesajların gideceğini biliyordu. Özellikle Suudi Arabistan'a: ''Düşmanımız bir, bizim Hizbullah'a karşı yaptığımız gibi siz de gerekenleri yapabilirsiniz, işte size cesaret veriyoruz. Batının İran ve Suriye konusundaki baskılarına aldanmayın. Bölgede bizi göz ardı ederek atılacak her adımı engelleyecek işler yapıyoruz sahada, bizimle olun. Bu dönemlerde şikayet ettiğiniz düşmana neler yaptığımızı gördünüz, sadece beyanlarda değil sahada da sizinleyiz.''
İsrail, Hizbullah'ın alacağı pozisyonu ve böylesine bir suça vereceği yanıtı nasıl tahmin etmekte?
Bu soruya verilecek cevaplar sınırlıdır. İsrail, ardından bölgeyi ve de özellikle Mukavemet eksenini sürükleyecek bir maceraya atılıyor ki İran şu sıralar Batı ile uzlaşı kutlamalarıyla, Hizbullah ise Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ı desteklemekle meşgul iken savaşın kendisi için daha kolay olabileceğini düşünüyor. Belki de elinde, Velid Es-Suud tarafından müjdelenen ''örtünün'' ve sahada da Hizbullah, Suriye ve belki de İran'a kaşı savaşta yardım edecek bir el olmasını umut ediyor.
Bir diğer cevap da şu: İsrail sadece bir mesaj göndermek istemiş de olabilir. Suriye hükümetinin, İsrail saldırılarına karşı cevap verişini engelleyen ''kısıtlamaların'' Hizbullah'da da aynı şekilde mevcut olduğunu düşünüyor.
Dün kahraman komutan Hassan El-Lekkis'in şehadet haberinin veriliş tarzına ve istisnai durumlara aldırış etmeden hızlı bir şekilde defnedilişine, özellikle Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın diline, şehid hakkında Parti tarafından herhangi bir bilginin paylaşılmamasına dikkat edenler olmuştur. Tüm bunlar Mukavemet'in zihniyetini bilen kişiyi tek bir neticeye götürür: Güney sınırlarının öte tarafından kan kokusu gelmektedir... Bize beklemek düşer.
Çev: Hasan Sivri
medyasafak.com