İlham Aliyev Ne Bekliyor ?
Padişah gibi ferman yayınlayan bir cumhurbaşkanı hangi demokratik ülkede var?
Cahit Kılıç / Haber x
İlham Aliyev Ne Bekliyor
Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy, Güney Kafkasya ülkelerini ziyeret etti. Erivan'da sözde soykırım anıtına çelenk koymuş, "Türkiye soykırımı tanımalı" falan demiş. Bunlar, işin uygun adım tören geçişi kadar yüzeysel boyutudur!..
Öte taraftan, gözünü Fransa'daki Ermeni oylarına diken bu çakma Fransız, Erivan'ı ziyareti öncesinde ve sonrasında Türkiye'ye veryansın etti falan filan deniliyor. Sarkozy'nin nağmeleri Türkiye için sivrisinek vızırtısıdır. Türkiye, böyle vızırtılara çoktan alışıktır, dış işleri bakanlığından bir açıklamayla savuşturur gider. Carla'nın kocası da boynuzlarını zımparalatmakla kalır, o kadar...
Bendenizin değinmek istediğim mesele bu değil...
Benim meselem, Erivan'dan sonra Bakü'ye geçen Sarkozy'ye, İlham Aliyev'in ne dediği meselesidir.
Ekonomik andlaşmalar falan imzalanmış, onu anladık da, "topraklarının yüzde yirmisi Ermeni işgali altında olan devletin başkanı ne yaptı, Sarkozy ile ne konuştu?" işte onu anlamadık!..
Aslında anlayacak hiçbir şey yok ortada!
Hazret, karısıyla, kızıyla, oğluyla oturduğu makamın zevkini yaşıyor, sefasını sürüyor. İşgal altındaki topraklarla ilgili de ara sıra birkaç kelâm edip, halkı uyutuyor...
Daha çok kendi şatafatlı dünyasıyla ilgilidir o...
Bir süre önce ikinci kızını evlendirmiş meselâ... Uçaklar Avrupa'ya vızır vızır gitmiş gelmiş, yemek takımları Çek cumhuriyetinden, salonun ışıklandırma malzemeleriyle birlikte havai fişeklerine kadar her şey İtalya'dan getirtilmiş... Gerisini siz anlayın artık...
İşi gücü bırakıp gösteriş için, şehirde yapılan en ufak bir alt ya da üst geçidin açılışını bile cenap prezident yapıyor. Hem de âlâyı vâlâyla...
Hem, nerede bir açılışa katılsa; halkı asker gibi içtimaya dizip nutuk çekiyor...
Bir kısım Arap ülkelerinde Bahar mahar yaşanırken, diğerlerinde nasıl despotik rejimler ayaktalar ve de nasıl şaşaa içinde yaşıyorlarsa, burda da bu, aynen öyle yaşıyor...
Güya halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı...
Güya ülkede bir parlemento var...
Güya halka dayalı bir rejim:Azerbaycan Respublikası... Yani "cumhuriyet"...
Zat-ı âlileri de "Azerbaycan Respublikasının Prezidenti... Yani "cumhurbaşaknı"...
Ama ne hikmetse ve nasıl bir demokrasiyse, her şey prezidentin iki dudağının arasında...
Kanun da, nizâm da, hukuk da, hak da onun dudaklarından dökülen sözlerle sınırlı...
Padişah gibi ferman yayınlayan bir cumhurbaşkanı hangi demokratik ülkede var?
Yasama meclisi derseniz; ufak tefek kanunlarla, düzenlemelerle falan uğraşıyor... İdare-i maslahat gibi bir şey yani...
Muhalefetin sesi çoktan kısılmış... Halkın sesi zaten çıkamaz; fısıltıyla söylenen itirazlar bile korku içinde söyleniyor. Zira, hiç kimse hayatının karartılmasını istemiyor...
Her ülkede, her tek liderin etrafında olduğu gibi bunun da etrafını yağcılar, yalakalar, şakşakçılar, çıkarı için kırk takla atanlar, avantacılar sarmış...
Devletin gelirleri elit bir kesim tarafından löp löp yutulurken, halkın büyük çoğunluğu fakirlikle cebelleşiyor...
Bakü, Moskova ve Avrupa başkentlerinde kurulan üçgen ya da ne bileyim belki de yirmigen vızır vızır işliyor.
Haydar Aliyev Fondu diye kurdukları bir vakıf ile, bu sayısız genler arasında düzenlenen şaşaalı toplantılar, yemeler-içmeler, gezmeler, şatafatlı davetler...
Mikrofonlardan süzülen First Lady nutukları, ağdalı sözler ve şak şak şak alkışlar...
Bunların hepsi iyi, güzel hoş da...
İşgal altındaki topraklar ne olacak?
Böyle bir "vur patlasın çal oynasın" batağına batmış zevk-ü sefa hanedanı mı o toprakları geri gaytaracak?
Cenap prezident İlham Aliyev ne bekliyor, ya da neyi bekliyor?
Mehriban Xanım Aliyeva, şaşaalı yaşamından başını kaldırıp Kelbecer'i kurtarsın diye cenap prezidente baskı mı yapacak?!
Leyla Xanım Aliyeva İlham Gızı, Moskova'daki zevk-ü sefa günlerinden Bakü'ye gayıttı mı acep? (Leyla Xanımı boş verin siz, torpağı gaytaracak qehramanlar lâzımdı bize... Ömür tükendi, gözümüz açık gedeceyik!)
Cenap prezident, Kandahar Hanı mı ki, Hankendi'ne bu kadar bigâne kalabiliyor?!
Mevcut hanedanın o toprakları kurtarmak gibi bir derdi yok da, gelecek nesillerden hanedanın kaçıncı evlâdı o yola baş koyacak?!
Daha da açık soralım:
Daha ne kadar beklenecek?
Bir millet, elinden alınan toprağının, kırılan haysiyetinin mahcubiyetini daha ne kadar yaşayacak? Yüz yıl mı?
Mesele para pul meselesi mi?
Meselâ, para yok da silah mı alınamıyor?
Bu kadar neftin, gazın pulları nereye gidiyor ki, Avrupa'daki, Amerika'daki aç Ermenilerin kurduğu lobinin yarısı kadar dahi bir lobi faaliyeti yapılamıyor?
Daha çok soru var sorulacak ama düşman karşısında ancak bu kadar sorabiliyor, ancak bu kadar kritik yapabiliyorum... Düşman belimi kırıyor, düşman dilimin önüne set çekiyor...
Bir Azeri deyimidir: "Gurban olum düşmene, goymur meni düşmeye..."
Ama ve fakat...
Dost, düşman herkes bilsin ki o topraklar bir gün mutlaka geri alınacak!.. Yani gaytarılacak!..
Bundan hiç kimsenin, ama hiçkimsenin şüphesi olmasın!..
İster Aliyev hanedanı başta olsun, ister halkın gerçek temsilcileri bir gün yönetimi devralsın; gayretkeş vatan evlâtları tarafından o burçlara bir gün mutlaka ay yıldızlı bayrak dikilecek!..
Aliyev hanedanı istedikleri kadar şaşaalı yaşamları içinde yüzsünler ve esir toprakları unutsunlar; elimin, obamın ozanlarının dilinde her gün esir topraklarımız var...
Hastenedeki ölüm döşeğinde bile Kelbecer'i şiirleriyle yaşatan Sucayet'in ardında bıraktığı ruh, nice Sucayetler tarafından asla öldürülmeyecek, yara her gün kaşınacak ve mertlik ruhu diri tutulacaktır.
Evet...
Hiç kimse yapamazsa, ozanların şiirleri, feryatları, figanları, bayatıları bu yarayı canlı tutmaya devam edecek ve bir gün mutlaka gayret sâhibi birinin liderliğinde esir olan o vatan toprakları kurtarılacaktır...
Ben inanıyorum. Siz de inanın!..