İmam-Hatip

İmam-Hatip

"Burası öyle bir ülke ki, Başbakanlığa bağlı ve bünyesinde en kalabalık “devlet memuru” kadrolarından birini barındıran “Diyanet İşleri” yoluyla toplumdaki dinî (tabii yalnız Sünni) gidişatı denetim altında tutmaya biz “Laiklik” diyoruz."

MURAT BELGE - TARAF

İmam-Hatip

Devlet üniversitesinde, YÖK'e yakın mesafede çalışmadığım için olsa gerek, o "canip"te neler olduğunu, neler hazırlandığını bilmiyorum, çünkü bunlar günübirlik varoluşumu değiştirmiyor. Bugünlerde gene imam-hatip okulları ve katsayıları hakkında, ne olduğu pek iyi anlaşılmayan bir şeyler söyleniyor.

Ezelden beri bir "dikotomi" (ikiye bölünmüşlük durumu) üzerine oturan bu toplumda böyle bir "ezeli tahterevalli" vardır. Görece sakin zamanlarda bu "dikotomi"nin bir dengesi kurulur: sözü geçen "normal" ortaöğrenim kurumu ile adına "imam-hatip" denilenin birarada bulunması zaten bir zaman böyle bir denge kurulduğunun kanıtıdır. "O zaman" da, 1950 seçimlerinden önce, şimdi Baykal'ın yaptığı gibi "oy çerçevesinde" verilecek sınavda "dinle barışık" görünme ihtiyacı duyan İnönü ve CHP'nin İmam-Hatip Kursları açmasıdır. Böylece adı "tevhid-i tedrisat" olan bir yasayla ikili bir sistem kurulmuş oldu: dindarlar için imam-hatip, öyle olmayanlar için de malûm lise! Tabii, "Türk nominalizmi"nin her zamanki işleyişine uygun olarak, "imam-hatip"in de imamla ve hatiple hiçbir ilişkisi yoktu.

Bir toplumun eğitim sisteminde (bütün toplumu içermesi, kapsaması gereken bir sistem) böyle bir "dikotomi" olabilir mi? Olabilir. Tarihimiz ve bugünkü yapımız birçok bakımdan Fransa'nınkileri andırır. Orada devletin seküler eğitim veren liseleri vardır; ama isteyen, çocuğunu –hiç değilse kâğıt üstünde- parayla okutacağı özel Katolik okuluna da gönderebilir.

"Bizde böyle bir şey niçin olamıyor?" Çeşitli nedenler sayılabilir. Ama önemlice biri, çocuğunu "dindar eğitim" alacağı kuruma göndermek isteyenin, aynı zamanda, bu eğitimin bedava alınmasından yana olması. "Burası Müslüman ülkesi değil mi? Ne diye çocuğum dini iyi öğrensin diye fazladan para ödeyeyim?" Tabii, onlar açısından, yaşı gelen kızlarının örtünmesi gibi başka sorunlar da var. Ama laikler açısından da, denetim önemli. Burası öyle bir ülke ki, Başbakanlığa bağlı ve bünyesinde en kalabalık "devlet memuru" kadrolarından birini barındıran "Diyanet İşleri" yoluyla toplumdaki dinî (tabii yalnız Sünni) gidişatı denetim altında tutmaya biz "Laiklik" diyoruz. Dinî cemaatlerin okul açmasına nasıl göz yumabiliriz?

12 Eylül generalleri, Türkiye'nin bu kendine özgü dengeleri içinde, bir başka uzlaşma bulma çabasında, bütün ortaöğrenim düzeninde "din ve ahlâk"ı zorunlu kılmışlardı. Bu tabii insan haklarına, eğitimin modern ve demokratik tanımına ve bu generallerin yaptığı şeyler gibi akıl ve mantığa da aykırı bir uygulamaydı. Ama zaten her yaptıkları böyle olduğu için bunun üstünde durmayalım. Şu noktayı kurcalamak istiyorum: madem bu generaller "mütedeyyin" tabir edilen kitleyi "tavlamak" için böyle bir "taviz" verdi, niçin o kesim İmam-Hatip Liseleri'nden vazgeçip merkeze gelmedi? Bunun mantıklı cevapları olacağı kanısındayım. Baş sorun, devletin iyi niyetine inanmamaktır ki, bunun da yeterince nedeni bulunur.
Ama sorun ortada gene de. Memnun edemiyor, güven uyandıramıyorsan, niçin taviz veriyorsun? Olmaması gereken bir şeyi, olmadığı bir yere niçin getiriyorsun?

Din dersini "tek-tip" (özellikle "tek-tip" duyarım, bunu görür görmez ikna olanlar çıkabilir diye) bir lisede seçmeli hale getirerek dinin azını ve fazlasını isteyeni aynı okulda okutmak büsbütün imkân dışı mıdır?

İmam-hatip öğretmenleri ve MEB sorumluları, yemin billah, "seküler" eğitimde verileni İmam-Hatip'te de öğrettiklerini anlatıyorlar. "Normal" (nesi "normal"se) dediğimiz liselerin "din dersi" öğretmenleri zaten her türlü denetim altında. Öyleyse ne oluyor?

"İki ayrı millet" olarak yaşama isteği böylesine mi ağır basıyor bu ülkede? Böyleyse, çare bulmak gerçekten güç.

Ama oralardan, buralardan, engeller atlayarak üniversiteye gelmeyi başarmış olanların, birbirleriyle pekâlâ geçindiğini, arkadaş olabildiğini kendi gözümle gördüm. Her şeyin "tuba ağacı" modeline göre işlemesi gerektiği inancının bir "iman" haline geldiği bu ülkede, bari bunun yukarıdan aşağıya kök salmasına yardımcı olalım, derken, laik ve "ileri", "çağdaş" kesim bunu da engelledi.

Onun için, buyurun "katsayı hesapları"na.