İran'da Bayram!

İran'da Bayram!

İran'da Kurban Bayramı Türkiye'de olduğu kadar coşkulu bir şekilde kutlanmıyor, kıdemli hacıların ve nihayet yaşlıların bayramı olarak, sadece bir gün sürüyor.

İran'da Kurban Bayramı Türkiye'de olduğu kadar coşkulu bir şekilde kutlanmıyor, kıdemli hacıların ve nihayet yaşlıların bayramı olarak, sadece bir gün sürüyor. Caddelerde sokaklarda bayramın varlığını anlatan göstergelere rastlamak güç. Gerçi bu sene Cumartesi gününe düşen bayram hafta sonu tatiliyle birleştiği için, birkaç günlük bir tatil halinde uzadı. Dolayısıyla Tahran biraz da olsa boşaldı. Bu boşluk şehre, ciğerlerini temizlemesi için bir fırsat veriyor. Araba sayısı azalıyor, trafik rahatlıyor. Hava soğuk, ama insanlar yine de yeşilliğini koruyan parklara giderek vakit geçiriyorlar. Uygun bir alana çadır kurup, piknik tüplerini yakıyorlar.

Her toplumun kendini daha geniş planda ifade ettiği bir mevsimi var. Türkiye'de bu mevsim Ramazan ayında yaşanıyor, teravisiyle, Ramazan davulcusu ve iftar çadırlarıyla. Yılbaşı kutlamalarının bütün desteklemelere, teşviklere ve yeni bir başlangıca özgü şamatalı hatırlatmalarına karşılık Türkiye'de toplumsal bir coşkuyla kutlanmadığını kabul etmek gerek. Dini bayramlar ise hiç bir toplumda olmadığı ölçüde büyük bir coşkuyla ve olabildiğince uzatılarak yaşanıyor.

Zeki Bulduk dünyabizim.com'daki bayram yazısında Türkiye'de olduğu gibi İran'da da kurbanlıkların fiyatlarının astronomik fiyatlara ulaştığını yazmış ya... Bu İran için kısmen doğru. Kurbanlıkların fiyatları astronomik fiyatlara ulaşmış olabilir; ne var ki İran'da kurban, Türkiye'de olduğu kadar yüksek oranda kesilmiyor; bu bayramın "hacılara özgü" sayılması nedeniyle. Bayramı hissettiren önceki senelerde hacı olmuş müminlerin evlerine yapılan ziyaretlerle, yeni hacı olanlarla ilgili karşılama hazırlıkları ve davetler. Büyük bir kalabalıkla uğurlanan hacılar, yine büyük kalabalıklarla karşılanacak. Davetli listeleri hazırlanacak, davet mekânları tespit edilecek. Üç dört gün boyunca hacı evinde merasimler yaşanacak. Bu açıdan bakılacak olursa, bayramın bir güne sığdırılamadığını söylemek olası.

Kişi hacca giderken eşine dostuna, akrabalarına evinde yemek veriyor, neşeli bir ortamda onlardan helâllik istiyor. Büyük bir kalabalıkla hacca uğurlanıyor, dönüşünde de havaalanında hacılar için hazırlanan özel salon ve kapılarda benzeri bir kalabalıkla karşılanıyor. Yakınları kurban veya kurbanlar alarak kesiyorlar, dönüş merasimleri sırasında. Bu kurbanın eti büyük ölçüde konuya komşuya, yoksula muhtaca dağıtılıyor; bir kısmıyla da "hoş geldin" yemeği hazırlarlanıyor. Bir on beş gün sonra hacımız Mekke'den getirdiği hediyelerle iadei ziyarette bulunacaktır, kendisini karşılayan eşine dostuna. Mekke hediyeleri de çoktandır büyük ölçüde Çin malı giysidir, fotoğraf makinesidir, kumaştır, şudur budur. Seccade, tespih, başörtüsü ve zemzem suyu ikrâmından oluşan ayrı bir kategori de var.

Kurban kesecekler için kurban, şehrin dışında özel mekanlarda satışa sunuluyor. Kesim ise neredeyse mahrem sayılarak, ev veya site bahçelerinde gerçekleştiriliyor. Pek çok kıdemli hacı kurbanını yoksullara ve darülacezelere bağışlıyor.

Azeriler arasında bir ölümü takip eden bayram "kara bayram" olarak adlandırılır. Bayram gününün ilk saatlerini insanlar mezarlık ziyaretiyle ya da iki bayram arasında bir yakınını kaybetmiş aileleri ziyaretle geçiriyorlar; sonra hacı ziyaretlerine sıra geliyor. Tahran ıssızlaşırken Hacı evleri ziyaretçiyle dolup taşıyor. Sokaktan geçerken bahçenin açık kapısına ve sokağı dolduran arabalara bakarak o evde bir hacı olduğunu anlarsınız. Ziyaretçiler "Hacı sevabı olsun" diye karşılanır ve türlü ikrâmın ardından uğurlanır. Yine de bayram her zaman öncelikle çocuklarındır, hacılara ait sayılsa bile... Yaşlılar iyi hasletler gösteren gençlere, "Hacı olasın" diye iltifat ederler. "Hacı" sıfatıyla seslenme, bir taltiftir. Taksi şöförü ismini bilmediği yolcusuna "Hacıhanım" diye seslenir.

Tabatabai Üniversitesi'ne bağlı Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi'nin başkanı sevgili Ferzane Devletabadi, çocukluğunda bayram günlerini genç yaşta hacı olan teyzesinin evinde bir şenlik havası içinde geçirdiğini nostaljiyle hatırlıyor, hepi topu bir günlük bayramın yaydığı anlamlar üzerine sohbetimiz sırasında. Kurban Bayramında ev sahibi olan hacılar tecrübelerini bazen bir hatıra halinde aktarırlar yakınlarına ve konuklarına. İsmail'in hikayesi bir kez daha dinlenir. Gökten bir kez daha bir koyun iner ve evin ya da apartmanın arka bahçesinde melemeye durur. Bayram sabahı babası veya dedesiyle namaza gitmiş, Kunut dualarını dinlemiş, kurbanlık koyunun başını okşamış, sürmeli gözlerine yakından bakmış her çocuk, bir kurbanı dualar eşliğinde sırat köprüsüne yolculanacak ulak olarak algılamayı öğrenir. (Bu çocuk için sonraki yıllarda da sofrada yemek olarak önüne getirilen et, süpermarket reyonlarından alınmış bir protein kaynağı değil, her zaman biraz da olsa işte o gözgöze geldiği kurbanın eti olacaktır.)

Elinden tuttuğu çocuğa, "Başkalarını kendinden çok düşüneceksin", diyen hacı, öteki eliyle de pay etmeyi sürdürürken Yaratıcısıyla yakınlaşmada yol alır. Ne kan akıtma ritüeli, ne de gösteriş; bayram gelip geçerken, insanlar tebessümlerini ve iyi dileklerini paylaşmış, yoksul evlerde tencereler neşeyle kaynamış olmalıdır.Kapıların açık tutulduğu gün olarak yer eder çocuk belleklerinde bayram, nerede olursa olsun, kaç gün sürerse sürsün.