İsbirû Sâbirû ve Râbitû
Suriye'yi Unutmayız: Öncelikli Hedef ve Gündem Siyonist Rejimin Yok Edilmesidir
Tunus ve Mısır ile başlayıp Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya yayılan halk ayaklanmaları süreciyle birlikte tüm bu halk hareketlerini destekleyip savunurken, Suriye'de rejim karşıtı gösteriler ve çatışmalara koyduğumuz çekince ve itirazlar, bizim bir çifte standart içinde olduğumuz yönünde suçlanmamıza neden oluyor.
Tekrar tekrar, bizim bu tavrımızın arkasında "mezhepçilik" olduğunu ileri sürenler, aynı zamanda diğer halk hareketlerini destekleyip savunmamızı da tutarsızlık olarak görüyor.
Tunus'ta halk ayaklandığında, bizim Tunus halkının devrimine verdiğimiz destek, orada Bahreyn'deki gibi, bir Şii halk hareketi olduğu için miydi? Aynı şekilde Mısır devrimi için ayağa kalktığımızda, özellikle Mısır Müslüman Kardeşler hareketinin zaferi için haykırdığımızda, bu duruşumuz Mısır halkı Şii olduğu için miydi? Yemen'de ve Libya'da halk hareketlerini desteklediğimizde, bu ülkelerdeki halklar Şii olduğu için mi bu devrimlerin yanında durmuştuk.
Acaba, Keşmir'den Afganistan'a, Filistin'den Filipinler'e, Cezayir'den Ürdün'e dünyanın her bir yanında Müslüman halkların direnişlerini ve mücadelelerini desteklediğimizde, zaferleri ile coşup acıları ile hüzünlendiğimizde, bizim bu hareketler ve direnişler ile mezhebi bir bağ kurduğumuz için miydi?
Biz başından beri, "Ümmet", "Vahdet" ve "Mukavemet" dedik; bu bizim kırmızı çizgimizdir. İslam ümmeti, Şiisiyle, Sünnisiyle, doğusuyla batısıyla bir bütündür. Ümmet arasında mezhep, kavmiyet, bölge ve hizip ayrımı gözetmediğimizi, bütün dikkatimizi haçlı emperyalistler, siyonistler ve onların işbirlikçileri üzerine odakladığımızı bilenler bilir. Bunun hilafına hareket etmeyi, Kur'an karşısında, Hz. Resulüllah (s.a.v) ve İslam Ümmeti karşısında "büyük bir cürüm" olarak addediyoruz.
Bizler, kendimizi ümmetin tüm direniş cephelerinin bir parçası bildik; her cephemiz için ayağa kalktık ve her cephemizin zaferi için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalıştık.
Suriye halkı İslam Ümmeti'nden ayrı olmadığı gibi, Suriye'deki rejim de yanında duracağımız bir rejim değildir. Bizim yüreğimizle yanında duracağımız tek rejim vardır; o da "Allah ve Resulü'nün hükümlerini hayata hakim kılan, emperyalizm ve siyonizme karşı boyun eğmeyen, İslam Ümmeti'nin özgürlük ve hedefini, özelde de siyonistlerin işgali altındaki Kuds-u Şerif'in kurtuluşunu kendine hedef edinen İslami rejim"dir.
Filipinler'deki Mindano adasında bir müslümanın ayağına batan dikenin acısı neyse, Kahire'deki, Şam'daki, Bağdat'taki, Gazze'deki, Manama'daki, Grozni'deki, Kırım'daki, Şrinagar'da Doğu Türkistan'daki, Sarayova ve Kosova'daki bir müslümanın ayağına batan dikenin acısı odur. Bir müslümanın acısıyla hüzünlenip diğer bir müslümanın acısına göz yummak ve umursamaz durmak ne İslami, ne ahlaki ne de insanidir.
Peki Suriye bunun dışında mı? Suriyeli Müslümanlar kardeşimiz değil mi? Onların acısı bizim acımız, onların kanı bizim kanımız değil mi?
Suriye'deki dikta baas rejiminin uzun yıllar Suriye halkına çektirdiği acıları, hak ve özgürlükleri önüne diktiği duvarları, zindanlara doldurulan Müslümanları bilmiyor muyuz?
Dünyanın her neresinde olursa olsun, bir müslümanın acısına bigane kalan, Müslümanların dertleriyle ilgilenmeden ve onların ızdıraplarını kendi içinde hissetmeden sabahlayan Resulüllah'ın ümmetinden olamaz.
Özellikle Osmanlı imparatorluğunun yıkılıp İslam ümmetinin tüm esenlik duvarları peş peşe yıkıldıktan sonra, İslam dünyasına başına yerleştirilen işbirlikçi rejimlerin bu ümmete tarih içerisinde vurdukları darbelerin sayısını kim bilebilir?
Emperyalizmin kulu ve kölesi olup İslam ümmetinin başına bela kesilen, siyonizme güvenlik duvarı olup Filistin'i ve ümmetin onurunu satan hain düzenlerin zulüm ve ihanetlerini kim saymakla bitirebilir?
Amerikan emperyalizminin İslam dünyasındaki askeri üslerinin, İslam beldelerindeki filo ve donanmalarının varlığı ne anlama geliyor? ABD projelerini İslam memleketlerinde kim uyguluyor, kim onunla müttefik olup emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına jandarmalık yapıyor?
Ümmetimizin yer altı ve yerüstü kaynaklarını kim yağmalıyor, kendi gayri meşru saltanat ve diktatörlüklerinin devamı için İslam beldelerine kim Amerika'nın çiftliğine çeviriyor? Bu rejimlerin, bu hainlerin ve diktatörlerin adını koymamız gerekmiyor mu? Onların ihanetlerine karşı, ümmetimizin özgür ve onurlu geleceği adına hesaplaşmamız gerekmiyor mu?
Bu ümmete kim ihanet ettiyse, kim müslümanlara zulmettiyse, kim gayri meşru düzenlerini Müslümanların başına bela ettiyse gelin hepsini masaya koyalım, hiç birini ayırmadan hepsinin üzerine kalın bir çizgi çizelim ve onları hak ettikleri cezaya çaptırmak için hep birlikte ayağa kalkalım.
Bizim habis Suud hanedanı ile hesaplaşmamız, bölgedeki ABD kuklası tüm rejimlerle hesaplaşmamız nedendir? Ümmetimizin hakkı, onuru, özgürlüğü ve esenliği için değil mi?
Hani nerede "Haremeyn-i Şerifeyn"in işgal altında olduğunu haykıran, "Emin Belde"nin ihtiram, kudsiyet ve emniyetinin çiğnendiğini dillendiren yürekler?
Bu hainlerin İslam ümmetine vurdukları darbeler, siyonistlerin Gazze'deki döktükleri kandan daha mı hafiftir? Mekke'nin ve Medine'nin işgali, Kudüs'ün işgalinden, Kabe'nin esareti Aksa'nın esaretinden daha mı hafiftir?
Biz önümüze siyonist rejimin ortadan kaldırılması, emperyalizmin İslam dünyasından bütünüyle sökülüp atılması hedefini koyduk; bu cephenin bir parçasıyız biz.
"Özgür Kudüs, İsrail'siz bir dünya" şiarıyla yola koyulduk. Ümmetimizin yiğitleri, kahraman ve şehadet sevdalısı mücahidleri siyonist düşmana ömrünün en ağır darbelerini indirirken, siyonistleri sığınaklara doldurtup hüsran ve hezimetin derin kuyularına düşürürken, tüm Filistin toprakları kurtuluncaya kadar bu direniş kesintisiz devam edecek dedik. Hesabımızı da, kitabımızı da bunun üzerine yaptık.
Bu siyonist varlık ortadan kalkıncaya kadar gözümüze uyku girmesin diye ahdettik. Kudüs'ün özgürlüğünü ümmetimizin özgürlüğüne açılan kapı bildik. Tüm haçlı emperyalizminin İslam dünyasındaki sultasının ve aynı zamanda tüm zalim, diktatör ve işbirlikçi rejimlerin gayri meşru saltanatının bu yolla alaşağı edileceğine inandık"
Direnişin bu planına karşı emperyalistlerin ve düzenlerini onların himayesine bağlayan bölgedeki işbirlikçilerinin dün olduğu gibi bugün de boş durmayacağını elbette biliyoruz.
Biz bu ihaneti 30 yıldır, 50 yıldır yaşıyoruz...
Petro-dolarların dün ne için kullanıldığını, kimlere kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Petro-dolarların beslediği midelerin neler yaptığını da. Petro-dolarların inşa ettiği minberlerin, yükselttiği kürsülerin, tuttuğu mikrofonların neler konuştuğunu, Petro-dolarların doldurduğu okkaların neler yazdığını unutmadık...
Kurulan paktların, imzalanan anlaşmaların, silah alım-satımlarının, düzenlenen tatbikatların, yapılan yığınakların hedefinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
Bizim hesabımız, bizim kavgamız bunlarla...
Rabbimizin "isbirû sâbirû ve râbitû" emrince, düşmanların tüm saldırı planları, komploları ve ihanetlerine karşı "ribat" sorumluluğuyla, mevzileri koruma sorumluluğumuz birileri için değil, ümmetimiz içindir, "İsrail'siz bir Ortadoğu ve Amerika'sız bir dünya" içindir"
Şeytanın sağdan nasıl yaklaştığını çok iyi biliyoruz. İhanet, şirk ve tuğyanın nasıl "İslam kisvesi"ne büründüğünü, emperyalistlerin "haç"larının üzerini örtüp nasıl "hilal" gösterdiğini, Ümmetimizin yeminli ve kan içici düşmanlarının nasıl "Müslüman dostu" (!) postuna büründüklerini, emperyalizmin karanlık mahfillerinde çizilen planların "Müslüman"ların eline nasıl tutuşturulduğunu, hatta bazı "sözde İslamcı"ların emperyalizmin nasıl gönüllü neferi kesildiğini çok iyi biliyoruz"
Bizim derdimiz budur, sancımız budur.
Emperyalizm ve siyonizmin yenilgiye uğratılıp dünya Müslümanlarının özgürlük ve onurundan başka kimin ne derdi varsa, kim ne şekilde mezhepçilik yapıp Müslümanlar arasında ayrım, nifak ve ihtilaf salıyorsa, kim kişisel ve dünyevi hesaplar uğrunda İslam'ın kutsallarını kullanmaya kalkıyorsa, kim olduğu gibi görünmeyip, göründüğü gibi olmuyorsa, bu mübarek Ramazan ayında ilahi adalet gelsin onu bulsun"
VELFECR