İşgal Devletini Korkutan Yürüyüş

İşgal Devletini Korkutan Yürüyüş

İsrail halen Arap halklarının bilincinde hakları gasp eden, toprakları işgal eden ve bütün terörizm suçlarını işleyen birinci düşmandır.

İsrail'i Korkutan Yürüyüş

İsrailli hahamın Mübarek'in görevi bırakmasından sonra Tahrir Meydanı'nda toplanan 2 milyondan fazla Mısırlının oluşturduğu görüntüyü yorumlarken korkusu yüzünden okunuyordu. Haham endişeyle, "Boğazımıza geçirilen halat gittikçe daralıyor. Devrimlerin bizden uzak olduğunu ve durup yeri göğü inleten sloganları atanları seyredeceğimizi sanmayın dedi ve sonra milyonlar Mısır, Batı Şeria ve her yerden İsrail'e doğru ilerlemek istediğinde ne yapacağız, ordunun yarım milyondan az insanla baş edemediğini gördünüz. Peki, milyonlarla nasıl baş edeceğiz? diye sordu.

Bu haham devletinin, birleşmiş olsalar bile güçlü orduları yenebilecek bölgedeki en güçlü askeri tersaneye sahip olduğunu kesinlikle biliyordu. Ama bu tersane onu tatmin etmeye yetmedi. O çalkantılarla dolu, düşmanlardan oluşan bir denizin çevrelediği bir ortamda yaşadığını gün geçtikçe daha iyi anlıyor. Bu haham, devletin onlara her türlü rahat yaşam imkânlarını sunmasına ve dünyanın siyasi ve askeri desteğini elde etmelerine rağmen derin bir endişe halinin kapladığı İsrail toplumunun geniş bir kesimini temsil eden bir örnekten başka bir şey değil. Onlar istikrarsız bir ortamda yaşadıklarını, projelerinin değerini kaybettiğini biliyorlar. Bu endişe hissi Arap devrimlerinin patlak vermesinden sonra ikiye katlandı. Arap halklarıyla İsrail arasında doğrudan savaş olmasını engelleyen fiziksel engeller çöktü. İsrail ile bu halklar arasındaki ilişkiyi barış ilişkisi olarak tasvir eden sahte gerçek çöktü ve bu halkların bir volkanın ağzında yer aldığı, sakin görüntüsünün ise göğüslerdeki çalkantıyı yansıtmayan sahte bir sakinlik olduğu ortaya çıktı.

İsrail doğudan batıdan bölgeyi vuran fırtına karşısında derin bir endişe duymakta haklı çünkü bu fırtınaların onun kalbine ulaşmasından emniyette olmayacak. Zira halkların yöneticilerine karşı patlamasına sebep olan nesnel koşullar, bu halkların topluca İsrail'e karşı patlamalarını hazırlayacak koşulların aynısıdır. İsrail halen Arap halklarının bilincinde hakları gasp eden, toprakları işgal eden ve bütün terörizm suçlarını işleyen birinci düşmandır. Bu kural bütün Arap halkları için geçerli olsa da en çok tarihi belleğinde, kurulduğundan bu yana Mısır'ı yolsuzluğa saplamaya ve ulusal güvenliğine karşı komplolar kurmaya varıncaya kadar her türlü hileyi denemiş İsrail karşıtı bir sicille dolu olan Mısır halkı için geçerlidir. Bütün bunlar İsrail'in öldürdüğü binlerce şehit ve yaşarken gömdüğü esirlerin tarihi intikamının haricindeki olaylardır.

İsrail Mısır halkının ona karşı ne beslediğini iyi biliyor. Camp David Anlaşması'nın üzerinden geçen 30 yıl boyunca Mısır halkı İsrail'le ilişkilerini normalleştirmedi. Yaklaşık 1 yıl önce Mübarek rejimi istikrarlı bir şekilde sürerken, iki İsrailli gazeteci anket yapma görüntüsünde Kahire'ye geldi ve bizler Mısır halkının kahir çoğunluğunun halen İsrail'e birinci düşman olarak baktığını ve onunla mücadelenin zaman meselesi olduğunu düşündüğünü öğrenince şaşkına döndük. Bu nedenle işgal liderlerinin Mübarek rejimine ağlamaları, ardından yas tutmaları ve onu İsrail için büyük bir stratejik hazine olarak tanımlamalarını garip karşılamamak gerekir.

İsrail Mübarek rejiminin düşmesinin doğuracağı tehlikeyi bildiği için son ana kadar umutsuz bir şekilde rejimi yıkılmaktan kurtarmaya çalıştı, Amerika'ya koşup ona baskı yapmasını istedi, göstericilere baskı uygulamak için iki uçak dolusu kurşun ve göz yaşartıcı bomba göndererek konumunu güçlendirmeye çalıştı. Ama istenmeyen şey olduktan ve İsrail stratejik hazinesini kaybettikten sonra çocukça bir çabayla kendisini çeşitli bahanelerle avutmaya başladı. Bunlar arasında bu devrimlerin, Arap dünyasındaki birinci sorunun İsrail olmadığı aksine istibdat rejimleri olduğunu kanıtladığı vardı. Başka bir seferinde de kendisini, Mısır'ın demokratik yönetime geçmeden önce uzun yıllara ihtiyaç duyduğu, Mısır'ın kendi iç sorunlarında boğulduğu ve bu nedenle İsrail'le uğraşamayacağı bahanesiyle avuttu.

Ama bu hesaplar, geçtiğimiz bu tarihi aşamanın yapısına uyacak şekilde hızla başarısız olduğunu gösterdi. Mısır'ın halen geçici bir aşamada olduğu, iyileşmeye ve istikrara kavuşmak için zamana ihtiyacı olduğu doğru ama İsrail'le mücadele etme meselesinin, Mısır bilincinin mayalanması ve gerginleşmesiyle yeniden açılması için aylarca ve yıllarca beklemeye gücünün kalmadığı görünüyor. Mısır halkı geçen dönemde ayaklar altına alınan onurunu geri kazanmaya susamıştır. Bu durum, bahsi geçen hahamın televizyondaki görüntüsünde net bir şekilde ortaya çıktı. Zira bu görüntü Mübarek'in düşmesi ve milyonların Mübarek'in düşmesinden sonraki rotanın Kudüs olacağı sloganlarını atmasından birkaç gün sonra televizyonlara yansımıştı.

İş sadece sloganlarla sınırlı kalmadı, bu duygular pratik adımlara dönüştürüldü ve İsrail konsolosluğu kuşatıldı, Camp David'in iptali, İsrail'den gazın kesilmesi hatta 1949 yılında işgal edilen ve İsrail'in Eilat ismini verdiği eski adıyla Ummu Reşraş'ın kurtarılması istendi. Sina bedevileri, Mısır ordusu kurtarmazsa kendilerinin bu toprak parçasını geri alacakları tehdidinde bulundu.

İsrail'le mücadele dosyasının yeniden açılmasını isteyen Mısır halk hareketi, İsrail'in kurulduğu15 Mayıs'ta, Filistin sınırına doğru ilerleyecek üçüncü bir intifada çağrısıyla zirvesine ulaştı. Geçen sene bu zamanda devrik lider Mübarek ve mevkidaşı Şimon Perez'in İsrail'in 62. kuruluş yıldönümü münasebetiyle burada olması kaderin cilvelerindendir. Bu tarih Filistinliler için felaket ve göçü çağrıştırmaktadır. Bugün ise bir yıl geçtikten sonra Mısır halkı yeniden doğuyor ve bu çağrı büyük revaç buluyor. Hatta Mısır halkının bu çağrılarla etkileşimi, yurtlarına dönmeleri başlığı altında ilk defa ortaya çıkan pekçok Filistinli mültecinin etkileşimini aştı. Bütün göstergeler ve deliller, resulullahın "yeryüzünün en hayırlı orduları" olarak tanımladığı asil Mısır halkıyla işgalci arasındaki çatışmanın zaman meselesi olduğunu ve bizim Mısır'ın savaş sancağını taşıyacağı güne yaklaştığımızı, Filistin meselesinin sadece Filistinlilerin değil bütün Müslüman ve Arapların meselesi olmaya geri döndüğünü doğruluyor.

Mısırlıların Kahire'nin göbeğinde "Filistinli! Kanın kanım, dinin dinimdir" diye bağırdığını, bir genç kızı "Onlar bizim Gazze'deki kardeşlerimizin öldürülmesine sonsuza kadar sessiz kalacağımızı sanıyorlar. Biz de onlara kardeşlerimizi öldürdüğünüz için sizi hesaba çekeceğiz diyoruz", bir adamı "İsrail ile aramızdaki hesaplaşma 30 yıldan beri her gün artıyor. Artık bu hesabı kapatma zamanı geldi" diye bağırırken duyduğumda sevinç gözyaları döktüm. Ayaklar altına alınmış onurumuzu biraz olsun geri kazanırken gurur duymaya başladık. Ve ben bir Filistinli olarak İslami ve Arap derinliğimle ve meydanda yalnız olmayışımla aksine geçmişte şanlı bir tarih yazmış ve geleceği de yazacak olan büyük bir ümmetin parçası olmakla övünür oldum.

Allah işinde galiptir ama insanların çoğu bilmezler.

Dönüş Yürüyüşü Gazze Komitesi Başkanı Ahmet Ebu Ratime'nin "İsrail'i Korkutan Yürüyüş" başlıklı analizi, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.