"İşkenceleri vatan-millet adına yaptık"

"İşkenceleri vatan-millet adına yaptık"

Bir dönem Güneydoğu'da görev yapan ve Genelkurmay'a 14 yıl süreyle tercümanlık yapan Yıldırım Beğler'in kan donduran iddiaları sürüyor.

Sabah Gazetesi'nde dün yayınlanan bölümde "Kuyular acemi işi, biz kalorifer kazanında yaktık" açıklamasında bulunan Beğler son olarak, faili meçhullerin çoğunun işkencede öldüğünü bunu savcıların da bildiğini söyledi.

 
 
 
 
 

İşte Yıldırım Beğler'in son bombası...

Dosya:/dosya/icerik/090417-121127-kannn.jpg* Hain ilan ettiğiniz kişiler sizce başlarına geleni hak etmiş miydi?
Hak eden vardı tabi. O köyün ağası mesela. Terörist gelmiş teslim olmuş. Götürmüş yine örgüte vermiş. Örgüt de gencecik çocukları infaz etmiş. O ağa ölümü hak etmişti.

* Peki bu hak edişi kim hangi kıstaslara göre belirliyordu?
Biz emir kuluyuz. Söyleneni yapıyorduk.

* Bütün ölenler öldürülmeyi hak etti mi sizce?
(Bir müddet sessizlik...) Kurunun yanında yaş da yandı bazen...

* Çok muydu o yaşken yananlar?
Şimdi şöyle bir şey. Adamın biri kırmızı ışıkta geçti bunun cezası var. Adamın biri adam öldürdü bunun da cezası var. Birine para, birine 15 yıl ceza. Ama bizde cezalar fiks oldu. Herkese aynı ceza...

* Hiç adam sorguladınız mı?
Vallahi o kadar adam sorguladık. Öyle ki sabahlara kadar ter içinde kalıyordum. İğrenç bir şeydi yani.

* İşkence?
İşkence normal bir şeydi. Benim görevim tercümanlık. Ben duruyorum. Adama işkence yapılıyor. Ben ağzından çıkan kelimeyi çeviriyorum. İşkence benim gözümün önünde oluyordu. Genelde faili meçhuller işkence yüzünden oluyordu. Çoğu işkencede öldü. Öyle şeyler yapıldı ki bunun izi hayatta gitmez. Bırak bir ayda hastanede yatsa bir senede gitmez. Sen şimdi bunu nasıl savcının önüne çıkarırsın? Savcı ne diyecek sana? Git bunu sakla yahu ben görmeyeyim bunu diyordu savcı. Bizim o zamandaki savcıların da yargılanması lazım.

* Savcı işkenceye göz mu yumdu yani?
Çok oluyordu. Gelip bizim yanımıza oturuyordu. "Ben sizi görmem" diyordu. Ben savcıya anlatıyordum şunu yaptık bunu yaptık diye "Sus burada kalsın ben duymadım" diyordu. İşkenceden artık yorulmuştuk. Sonra bize bir iğne getirdiler. Damardan vuruyorduk. Adam konuşuyordu. Sürekli onu kullanmaya başladık. İğneyi vurdun mu adam bülbül gibi ötüyordu. (Gülüyor) Çok acayibime gitmişti. Mucize gibi iğneydi. İğneyi yapıyorduk adam çocukluğunu bile anlatıyordu. Ama bu iğnenin zamanı nedir, dozu nedir kimse bilmiyordu. Yani bir uzman doktor falan olsa o yapsaydı iğneyi. Gelene yapıyorduk iğneyi.

* Çok ölen oldu mu bu iğneden?
Oldu işte. Doz aşırı kaçınca 5 dakika 10 dakika anında öldürüyordu. O ölenler helikopterle atılıyordu. Benim bildiğim o iğneyi Özel Kuvvetler ve MİT hâlâ kullanıyor. Sistem bu. Artık işkence yok!

* Bunları vatan-millet adına mı yapıyordunuz?
Tabi vatan millet adına! Bunlar haindi. O zamanlar öyleydi. Hepimiz aynıydık.

* Ölenleri helikopterden atıyorduk dediniz. Nasıl yapılıyordu bu?
İki tane pilot vardı. Biri o zamanlar yüzbaşı, biri üsteğmendi. Bütün kirli işlerde onlar çağırılıyordu zaten. Bunlar özel pilotlardı. Erken terfi alıyorlardı. Herkes de biliyor bu pilotları. Cesetleri nereye attıklarını ben de biliyorum.

* Kim bu pilotlar?
Şimdi ikisi de hala görevde diye biliyorum. Yükseldiler. O zamanlar yüzbaşı olanın isminin baş harfi "M" üsteğmen olanın isminin baş harfi ise "T".

HER ŞEYİ YAPIYORDUK
* Neden yapıldı bunlar?
O zaman böyle kapalıydık. Büyüklere bakıyorduk. Tansu Çiller gazı veriyordu "Haydi Türkiyem ileri!" Büyükler, "Ulan kesin, yok edin! Bunlar kafir, bunlar sünnetsiz, bunlar Ermeni! Aman ülke elden gidiyor!" diyorlardı. Biz de her şeyi yapıyorduk.

* Peki şimdi aynı şeyi yapar mısınız?
Yok. Şimdi buradan bakıyorum da öyle bir şey yok. Bu insanların hepsinin bu topraklar üzerinde yaşaması lazım. Bak burada benimle zenciler de yaşıyor. Kürtler de benimle yaşasın. Çanakkale'de Kürtler de şehit düşmedi mi? Ama biz o zamanlar "En iyi Kürt, ölü Kürt!" diyorduk. (Telefonla yaptığımız son görüşmede, Yıldırım Beğler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Harp Akademileri'nde yaptığı o konuşmadaki bazı bölümleri hatırlatıyor. İşte o bölümler: "...Terörist de neticede insandır... Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer konu da terörist ile masum bölge halkının karıştırılmamasıdır. Terör olaylarının yaşandığı bölgelerde, toplumun bütününü potansiyel terörist olarak görmek ve düşünmek, terörle mücadelede yapılabilecek en büyük hatadır... Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı)

* Terörist dahi olsa aldığınız o kişileri mahkemeye çıkartmanız lazım değil miydi?
Yaptık. Reşo Dayı vardı. Ramazan Altay. Hani yakalandı şimdi. Asker öldürmüş bir sürü. Adliyeye verdik. Savcı geldi ceza verdi hapse koydu. Mete geldi. Yani Levent Göktaş. "Nerede Reşo?" dedi. Biz dedik savcıya verdik hapse attı. "Lan gidin alın" dedi. Cezaevinden. Gittik. Gardiyana dedik oğlum aç kapıyı. Kapıyı açtık.

* Hangi cezaevi?
Silopi cezaevi. Cezaevinden aldık. "Bilgi verin" dedik savcıya. O kadar. Savcı bir şey demiyordu.
 
Sabah