İslam'da Milliyetçilik Yoktur
Peygamberler, ırklarına çağırmamıştı. Bilale, Habeşçeyi bırak, kendini Arap hisset; Selmana, Farsça konuşma; ya sev ya terk et! dememişti
İslam'da milliyetçilik yoktur!
CHP'nin sicili bozulmuş, foyası çıkmış; kirli çamaşırları bir bir dökülmüş, kokusu burun direğini kırmıştı.İstiklal Mahkemeleriyle(!)provokasyonlarla darbelerle anılan partinin havlu attığını görenler:
"Millet CHP'ye bir daha oy vermez. Reylerin kime gittiği önemli değil.
Yeter ki İslamcılara kaymasın!" telaşındayken, akl-ı evvelin teki bir fikir attı ortaya:
"Altı Ok'tan milliyetçiliği öne çıkaralım. Osmanlı tonları bulunsun. Üç
Hilal olsun mesela. 'Şanlı tarihimiz' desin. 'Malazgirt' desin. Ama asla
Selçuklu/Osmanlı İslam medeniyetini örnek almasın. Varsa yoksa "Padişahı kovduk, cumhuriyeti kurduk" teranesini söylesin dursun."
İçe, 'milli manevi değerler', dışa, "Merak etmeyin; kitleyi manipüle etmenin yok başka yolu" salvoları bir hezeyana dönüştü sonunda.
Ayetler hadisler duvarda bir tablo olmaktan öteye gitmedi. Allah'ın emirleri, Kutlu Önder'in sünneti hatırlatıldığında "İyi ama bu çağda" inkarcılığına saplandı.
NATO; milliyetçilerin sığınağı, anayasaya korunağı, 'koruma kanunu' barınağı idi. Başı sıkıştı mı "Türklüğünden utananlar var!" revaçta idi. Kimse Türklüğünden utanmıyordu. Utanılacak Türkler vardı ama.
"Değiştirilemez. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez." paranoyasının
arkasında idi daima. Aklın iflas ettiği yerdi orası. İnsan; önce yapar, sonra tapar mıydı?
Peygamberler, ırklarına çağırmamıştı. Bilal'e, "Habeşçe'yi bırak,
kendini Arap hisset"; Selman'a, "Farsça konuşma; ya sev ya terk et!"dememişti, İnsanlığın Önderi.
Bilal'i esaretten kurtarıp Kabe'nin üstüne çıkaran; Selman'ı, "Üstünlük takvadadır!"la buluşturan hikmet neydi? Hendek Zaferi, Selman'ın fikriydi."Biz, İran'da düşmanın önüne hendek kazardık, kazanırdık savaşı!"
Heraklius'a, Kisra'ya" davet mektubunda, "Müslüman ol!" vardı. Arap olunmazdı zaten. Doğuştan gelen neyse o idi.
Evrensel mesajı alan Filipinliler, Açeliler, Burmalılar, Boşnaklar, Arnavutlar" Hak Din'e koşarken, kapı bir komşu Ebu Cehil'in inkara sapması ırklar üstülükle açıklanabilirdi.
Kardeş kavgası hiç olmadı dünyada. Kavga olsa da, bu, doğrudan / yanlıştan yana olmaktı.
Elfetih Başkanı Mahmud Abbas, Obama'ya yalvarıyordu: "Sakın, Hamaslılara Gazze sahilinde balık tutmaları için fırsat verme. Para kazanıp silah alırlar!" Abbas, Filistinlilerle değil, Yahudilerle
kardeş olabilirdi sadece.
"Sultan Alparslan'ın Malazgirt Zaferi'nde Kürtler, Türk ordusuna
katılmıştı" çarpıtma idi. Doğrusu: "Türkler ve Kürtler, İslam ordusunda canla başla cihad etmişlerdi."
Kaldı ki, Ömer'in orduları 650'lerde Diyarbakır'ı, Azerbaycan'ı, Horasan'ı fethettiğinde farklı unsurlar İslam'la tanışmış, tek millet olmuştu.
Haksızlık etmeyelim. 124 bin peygamberden kim bilir kaç tanesi Kürtçe Türkçe konuşuyordu. Her millete peygamber gönderilmişti, nitekim. Orhun Yazıtları'nda ahlaki öğeler az değildi. Belki Mekke'de müslüman
olmuş, dönmüşlerdi Moğol ülkesine.
Dışarısı buz kesiyor. Üniformalı(!) talebeler, altısından on beşine geçmiş sıraya. Sabiler, ne olacak!
Yarı bürokrat kılıklı adamın "Andımız'ı kim okumak ister?" komutuyla yirmisi otuzu birden seğirtir. Başlar avazı çıktığı kadar bağırmaya"
İlmi, ahlaki, felsefi" altyapısı olmayan, aklı esip yazanının bile sahiplenmediği ucube bir metin. Ayırıcı, dışlayıcı, bir ırkı üstün gören, faşizan bir öğe.
Sonra bilinçaltına işlenir. "En üstün biziz, en çalışkan, en doğru da" Kritik yapmaya fırsat mı kalır? sbs kaygısı ok gibi işlemiştir.
"Çocuklar okula besmeleyle başlardı. Bunu 'Türk'üm, doğruyum, çalışkanım' diye değiştirdiler. Okullarda 'Türküm doğruyum çalışkanım' diye söyletirsen, başkaları da 'Ben Kürt'üm daha çalışkanım,
daha doğruyum!' deme hakkını kendinde görür."
Sözün bittiği yerdi. Çağlara akseden bir manifestoydu aynı zamanda. Maverada yankılanıyordu artık. Erbakan görevini yapmıştı. Gökkubbbenin altında söylenmedik söz kalmasın, diye.
Etki tepkiden nemalanan Kürt milliyetçiler, "Zulme uğradık, yıllarca!" derken, Komünizmin çakma ideolojisine saplanıp durdular. Sosyalistti artık, onlar. Yahut, sosyalist artıkları. Denize düşen ahtapota sarılırdı. Zalime hesap sormayı bırakıp, Kürt'e şeref kazandıran İslam'a saldırdılar.
"Keşke hiç Müslüman olmasalar"mış. "Zerdüşt kalsalar"mış. Vakit geç değil, o da uydurur bir destan. Onu da bulur, ormanda bir kurt. Çıkar
sırtına(!) Birleşir oracıkta. Türer bir kurttan. İyi de, hangisi insan?
Safsataya sınır mı var? Nasıl olsa 'eskilerin masalı'. Demirci Kava vardı. Zaloğlu Rüstem'e karşı harb etmişti. Ama o bölücü değildi. Terör estirip kundaktakini, pirifaniyi, hamileyi" katletmiyordu. Ayrıştırmıyor, 'öteki' gibi görünüp 'öteki'leştirmiyordu.
Bir tuhaflık var onda. Devekuşu gibi. Ne deveye benziyor, ne kuşa... İsrail'le oturup, abd ile kalkıyor. Kürt yahudilerinden olmalı.
Allah'ın torpilli kulu yok. Kızı Fatıma'ya: "Babanın peygamber olduğuna güvenme!" diyen üstün bir mesajın sahibidir insan.
"Irk uğruna savaşan bizden değil, ırk uğruna ölen de"!"
Tarık Sezai KARATEPE