Selâhaddin Çakırgil
Kalblerde olanı okumaya kalkışmayalım da...
Üstelik de AK Parti’nin (hattâ 40 sandalye fazlasıyla) Meclis çoğunluğunun olduğu bir sırada, Devlet Bahçeli’nin, hele de 15 Temmuz 2016’daki kanlı ‘Darbe Hıyaneti’nden sonra AK Parti’ye yaklaşması ve AK Parti’nin de bu yaklaşımı, basit siyasî hesaplara dayalı bir manevra değil; Ortadoğu bölgesinde emperial güçlerin oynamak istedikleri oyunlara karşı, ülke ve devletin korunmasında ‘iyiniyetli’bir destek olarak görüp kabul etmesi, doğru bir tavırdı.
Esasen, kalblerde olanı okumaya kalkışmanın sadece günlük şartlar açısından değil, hiçbir zaman tercih edilmemesine dair itiqadî ölçülerimiz de ortadır.
Ama AK Parti’nin, MHP ile işbirliğinden rahatsız olan -başta HADEP ve onun manyetik çekin alanında olan- bir kısım kesimler de vardı. Lâkin, onların, 7 Haziran 2015 seçiminde HADEP’in Meclis’e 80 milletvekiliyle güçlü şekilde girdiğinin anlaşılmasından hemen sonra, -başka türlü bir hükûmet kurulmasının mümkün olmadığı da ortada iken- ‘AK Parti’yle ortak hükûmete asla girmeyeceğiz..’ diye açıklama yapanları ve ardından da ‘silahlı mücadeleyi yeniden başlatma kararı’ verenleri hiç sorgulamamaları önemli bir nokta değil midir?
***
Şimdi, MHP tabanında da bir takım rahatsızlıklar olduğu, Bahçeli son Kayseri konuşmasındaki, ‘Cumhur ittifakını gölgelemek, dağıtmak isteyen, ittifak hukukunu zedeleyen özellikle AKP’li milletvekili adayları kendinize dikkat edin, fitneye düşmeyin. MHP üzerinde oyun oynamaya kalkmayın!” ihtarıyla gün yüzüne açıkça çıktı.
‘Cumhur İttifakı’nın korunması hatırlatmasını, Erdoğan da yapıyor, sık sık..
Ama, değil farklı partilerin tabanlarında, hattâ aynı partilerin iç bünyelerinde bile bir takım sürtüşmelerin her zaman olduğunu tekrara gerek yok.. Asıl olan, liderlerin kendi tabanlarına hâkim olmalarındadır.
***
Ancak, Bahçeli’nin beklenmedik anlarda beklenmedik çıkışlar yaparak inisiyatifi ele geçirme uslûbu da biliniyor. Nitekim, 3,5 yıllık DSP-MHP - ANAP ortak hükûmeti’ni de, 2002 yılı ortasında beklenmedik bir anda yaptığı ‘erken seçim’ talebiyle dağıtmış ve 3 Kasım 2002 seçimleri, AK Parti’yi ortaya çıkarmış, DSP, ANAP ve DYP gibi MHP de barajda boğulmuştu.
***
Bahçeli, aynı emr-i vâkı’ yöntemine şimdi tekrar başvurunca, AK Parti, ‘erken seçim’kararı aldı ve MHP’yle ‘Cumhur İttifakı’ oluşturarak seçime birlikte giriyor.
İnisiyatifi elinde tutmak istemesi her lider’in hakkıdır. Ancak, bu uslûb bazen geri de tepebilir. Nitekim, Bahçeli şimdi de, ısrarla -üstelik, Mafyatik ilişkiler içinde olmakla suçlanan A. Çakıcı gibi ünlü isimleri kader kurbanı vatan evlâdı diye sıvazlayarak- bir af kanunu çıkarılması talebinde bulunuyor. AK Parti ise ‘Bizim gündemimizde böyle bir konu yok..’ diyor. Yani, inisiyatifi kullanma ve yitirmeme dikkati her iki tarafta da var. Ama daha fazla ısrar, liderler arasında güven bunalımına yol açar.
***
AK Parti, bir Af Kanunu’na şu iki cihetten sıcak bakmıyor:
a) Geçmişteki af kanunlarında bazı suçlar af dışında tutulsa bile, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), ‘hiç kimsenin af dışında tutulamayacağı’ şeklindeki yorumlarının ortaya çıkardığı sosyal tepkilerden ayrı olarak Erdoğan, -haklı olarak-,‘Devlet, ancak kendisine karşı suç işleyenleri affedebilir; tecavüzcüleri, katilleri, şahıslara karşı işlenmiş olan suçları nasıl affedemez..’ düşüncesindedir, özetle..
b) Terörle mücadelebütün şiddetiyle sürerken, terör suçundan mahkûm olanların affı’nın olumsuzluğu bir yana; binlerce darbecinin yargılandığı bir sırada, af kanunu çıkarılması da, yargı mekanizmasını felç eder.
Bunları Devlet Bey bilmiyor mu?
stargazete