'Laikçi Cihad'
"12 Haziran seçiminin temel mantığı siyasi rekabet değil, AKPnin 9 yıl sonra hala en güçlü ve tek güçlü iktidar adayı olmasına karşı öfkenin yansımasıdır."...
AK Parti gitsin de...
Siyasetin temel sorunu iktidarla muhalefet arasındaki yarışın bir türlü demokratik seviyeye ulaşamamasıdır. 22 Temmuz öncesinde kampanya değil, Cumhuriyet mitingleriyle kuşatılmış, belgelerle, andıçlarla, planlarla, suikastlerle donatılmış bir "laikçi cihad" vardı...
29 Mart 2009 yerel seçimleri bu anlayışın kutsal ittifakıyla sonuçlandı ve bazı belediyeler bu sayede el değiştirdi.
12 Eylül referandumu da bir anda AK Parti kaybetsin fikrini hevesle ayağa kaldırdı, anayasa değişikliklerine en çok destek vermesi gereken MHP de tersine yol izleyerek kendini bu uğurda feda etti.
22 Temmuz, 29 Mart, 12 Eylül...
Sandıklar kurulurken ittifaklar da pekişmeye başladı.
Alışılmış siyasi alışkanlıklarla hiç bağdaşmayacak ortak tavırlar gelişmeye başladı. BDP, tıpkı CHP gibi Meclis'i terk etmeye başladı. CHP, MHP, BDP 12 Eylül referandumuna karşı mesai birlikteliği yaptı. Ergenekon'u da bu listeye eklemek haksızlık mı? Değil. Ergenekon örgütü bu üç partiyle birlikte aktif ve açık bir kampanya yürüttü. Nitekim, bu örgütün davasından yargılanan isimler CHP ve MHP listelerinden milletvekili seçilmek üzeredir.
Meydanlara bakın...
Meydanın ustalıklı kampanyalarına
bakın...
Legal ve illegal bütün siyasi reflekslere bakın...
12 Haziran seçiminin temel mantığı siyasi rekabet değil, AK Parti'nin 9 yıl sonra hala en güçlü ve tek güçlü iktidar adayı olmasına karşı öfkenin yansımasıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu, sınırsız vaatkarlığı, mantık sınırlarını zorlayan polemik çabasıyla her geçen gün, "Yeni CHP'nin" değil, "AK Parti'den kaç puan alırsak kardır" ittifakının liderine dönüşüyor. Bu yüzden tutarsızlık, çelişki ve inandırıcılık sorunu her geçen gün büyüyor. Bir türlü "sahici" olamıyor.
Çünkü, Kılıçdaroğlu iktidara talip olmuyor. Aksine, bu ittifakın işine en çok yarayan politikacı olmayı garantilemeye çalışan bir genel başkanın yapması gereken ne varsa yapıyor.
Bir cümleyle herkese maaş, herkese iş, herkese kadro, herkese ucuz mazot, herkese her istediğini verme kolaycılığı iktidar talebini değil, alabileceği en yüksek oyla ikinci olma ve dolayısıyla yerini sağlamlaştırma politikasının tezahürüdür. Neticede bir politikadır ama kesinlikle "Eski Türkiye"nin politikasıdır...
Koalisyonda yalnız da değildir. Rutin Ergenekon desteğine ilaveten bariz ve etkili bir BDP desteği de arkasındadır. Bu destek, dostane duygularla doldurulan meydanlara ve kapanan kepenklere yansıyor ama zaten daha 12 Eylül referandumunda tescillenmişti.
"Ne olursa olsun AK Parti gitsin koalisyonu"nun akıl ve mantık sınırlarını nasıl aştığını anlamak için şunu hatırlamak yeterlidir.
İnkar ve asimilasyon dahil olmak üzere "Kürt Sorunu"nun yaratıcısı ve büyütücüsü olan CHP'ye kucak açan örgüt ve BDP, inkarı bitirip çözüm yolunda adımlar atan AK Parti'ye karşı cephe savaşı açmıştır.
Zira maksat, sorunu çözmek değil; aksine, çözümü isteyen, arzulayan, bu yolda adımlar atan ve atacağı da anlaşılan partiyi sahadan uzaklaştırmak ve küstürmektir.
Sandığa az kaldı, artık 10'lu rakamlar sayıyoruz... Seçim geçecek ve Türkiye kendi yolunda ilerlemeye devam edecek.
Ama, miting meydanlarından anlaşılan o ki, malum koalisyon sandıktan kendisini cesaretlendiren bir rakamla çıkarsa şansını zorlamaya devam edecek.
Mesela, seçimden sonra ülkeyi bekleyen anayasa değişikliği konusunda iki parti (MHP dahil üç) birlikte yürümeye devam edecek.
O yüzden, mesela BDP'nin "yeni anayasa" konusunda ne yapacağını tahmin etmek de güç değildir. CHP ne yaparsa onu yapacak!
Sözkonusu olan işte böyle sadık, hevesli ve inançlı bir koalisyondur.
Mustafa Karaalioğlu/ Star