Libya ve Suriye Karmaşası
Arap El Asr dergisinde Türk kamuoyunu yanlış yönlendirdiği ileri sürülen iki yazar eleştirildi.
Türkiye kamuoyunun Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki halk devrimleri ile ilgili ikiye bölünerek "devrim için harekete geçen halk" ile "devrimlerin arkasında başka güçlerin olduğuna" inanan iki ayrı fikrin oluştuğunun belirtildiği yazıda "Türk kamuoyunu kim oluşturuyor ve yönlendiriyor?" sorusuna cevap veriliyor. El Asr dergisinde isim vermeden Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül ile Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli'yi eleştiren yazar İsmail Yaşa, Hükümet yetkililerinin bölge seyahatlerinde bu iki yazarı bulundurmasının kamuoyu tarafından "hükümetin fikirlerini onayladığı gazeteciler" gibi algılamasına neden olduğunu ve yanlış yönlenmenin temelinde de bunun bulunduğunu savunuyor.
İşte Arap âlemindeki meselelerin tartışıldığı Al-Asr internet dergisinde yayınlanan "Türk kamuoyunu kim oluşturuyor ve yönlendiriyor?" başlıklı makale...
"Türk kamuoyunu kim oluşturuyor?
Arap devrimleri ve özellikle de Libya devrimi karşısında Türk tavrına isabet eden şaşkınlık hali Türkiye'yi izleyen birçok kişi için sürpriz oldu. Ekonomik çıkarlardan, Libya'daki dev yatırımlardan ve bunlara ek olarak Fransa'nın tavrından duyulan rahatsızlıktan başka bu şaşkınlığı açıklayacak mantıklı bir gerekçe bulamadılar.
Fakat gelişmeleri Türkiye'nin içinden gözlemleyenler, çeşitli oranlarda da olsa bu şaşkınlığın oluşmasına etki eden diğer bazı faktörlerin de olduğunu farkeder.
Bu faktörlerden biri de Türk kamuoyunun bizzat kendisinin öncelikle Libya'da olanlar konusunda, şimdi de Suriye'de yaşananlar konusunda karmaşa içinde olması, devrim için ayağa kalkan halkları destekleyenler ve devrimlerin arkasında başkalarının olduğundan şüphe duyanlar olarak ikiye bölünmesidir.
Hiç şüphesiz halkına saygı duyan ve halkını dinleyen bir siyasi lider, seçimlere giderken ve oya ihtiyacı varken sokağın görüşünü gözardı edemez.
İşte bu noktada "Türk kamuoyunu kim oluşturuyor ve yönlendiriyor?" sorusu önem kazanmaktadır. Değerli okuyuculara isimlere işaret etmeden, Türk sokağını şaşkınlığa sevkeden ve Arap dünyasında yaşananlarla ilgili kafasını karıştıran kalemlerden iki örnek vereceğim ki, Arap okuyucu bazı Türk yazarlara hakim olan zihniyeti bilsin ve doldurulmuş Türk sokağındaki mevcut bölünmüşlüğün sırrını anlasın.
Birinci örnek, Erdoğan hükümetine en yakın gazeteden genç bir yazar (İBRAHİM AKRAGÜL). Hatta bu gazete, iktidar partisinin sözcüsü kabul ediliyor. Bu yazar son isyan sırasında kalemini Husileri desteklemeye adamıştı. Arka arkaya yayınladığı iki makalede Kürt Peşmergelerin 10 milyon riyal karşılığı Yemen Ordusu'yla birlikte ve Suudi Arabistan adına Husilere karşı savaştığını ve Yemen Ordusu'nun onlara bazı askeri üsleri tahsis ettiğini ileri sürmüştü.
Ayrıca, savaşı "İslami direniş" ile "işgalci Amerikalılar" arasında imiş gibi gösterme çabasıyla, Amerikan savaş uçaklarının Husilerin mevzilerini bombaladığını iddia etmişti.
Tabii gerçekte birkaç bin dolar karşılığı Kuzey Irak'tan gelip Husilere karşı savaşan bir Kürt gücü yoktu. Olanların hepsi şuydu: Türk yazar, Husi kaynaklara aşırı güveni nedeniyle Husilerin Yemen kabile güçlerinin kendilerine karşı suçlamalarını ve bu kabile güçlerini "Peşmerge" olarak nitelemelerini nakletmişti. Cahilliği nedeniyle de haberde geçen "Peşmerge" ifadesinden kastedilenin Kürt güçleri olduğunu zannetmişti. Suçlamalarını bu fahiş hata üzerine kurmuş, iki gün boyunca Türk kamuoyunu heyecanlandırarak "Kürt paralı askerlerin Yemen'de işi ne?" diye sormuştu.
Gerçek ortaya çıkınca, bu yazar ne paralı asker olmakla suçladığı Kürtlerden özür diledi, ne deyanıltmaya çalıştığı Türk kamuoyundan. Bilakis aynı yanıltma üslubunu İran'ı ve kuyruklarını savunma ihtiyacı hissettiği her münasebette kullandı.
Aynı yazar bugün yayınlanan makalesinde de Arap dünyasında yaşanan devrimlerin İran-Suriye-Hizbullah ekseniyle Suudi Arabistan-Ürdün ekseni arasındaki bir çatışmadan ibaret olduğunu söylüyor. Suudi Arabistan'ın ve Ürdün'ün Suriye'deki olayların arkasında olduğunu, bu iki ülkenin Suriye'deki gösterileri organize ettiğini ve Suriyeli göstericileri silahlandırdığını iddia ediyor.
Burada zikretmeye gerek olmayan bazı bilgiler de aktarıyor ve bunları adını vermediği kaynaklara dayandırıyor. Fakat Arap medyasını takip edenler, bu bilgilerin sanki önünden ve arkasından batıl gelmeyen gerçeğin ta kendisiymiş gibi Suriye'deki tağuti rejimi savunma gayretiyle harfi harfine Hizbullah kaynaklarından aktarıldığını farkederler.
İkinci örnek ise uzun süredir Türkiye'de yaşayan Suriye asıllı bir yazar (HÜSNÜ MAHALLİ). Laik bir gazetede (Akşam) yazıyor fakat şöhretini az önce Türkiye'deki iktidarın sözcüsü sayıldığını söylediğimiz İslamcı gazetede (Yeni Şafak) yazarken kazandı. Libya Konsolosluğu'nda dokuz yıl çalıştı ve Yeşil Kitap'ı Türkçe'ye çevirdi. Birçok Türk yazarın Albay Muammer Kaddafi'yle tanışmasına aracı oldu.
Suriyeli bu yazar, Suriye'de protesto gösterileri patlak verdiğinden bu yana tüm gücüyle Baas rejimini savunuyor. Ortada Suriye'yi hedef alan büyük bir komplo olduğunu, Beşşar Esad'ın reform istediğini, Batı'nın Irak'ı işgal ettiği gibi Suriye'yi de işgal etmek istediğini, Suriye'nin birtakım hususiyetlerinin olduğunu ve hepsi de diktatör rejimi aklamayı ve vahşi baskıya bahane bulmayı hedefleyen benzeri asılsız gerekçeleri yazıyor. Son olarak da El Cezire kanalını Libya ve Suriye'deki olaylara yaklaşımı nedeniyle Türkiye karşıtı kampanya yürütmekle suçlamaya başladı.
Bu iki yazar, Türk medyasında Libyalı devrimcileri ve özgürlüğü ve onuru için ayağa kalkan Suriye halkını hedef alan kışkırtma kampanyasının mızrak ucu durumunda. Gazetelerde olsun internet sitelerinde olsun onların görüşlerinde etkilenen ve Kaddafi'yi ve Esad'ı savunmaya katkıda bulunan diğer bazı yazarlar da var.
Şüphesiz Türk hükümetinin onlardan daha aklı başında danışmanları ve uzmanları var. Türk medyasında da, Arap dünyasında yaşananları takip edip Türk okuyucusuna aktaran bağımsız yazarlar var. Fakat sorun bu iki yazar ve benzerlerinin gürültücü olmalarının yanında Türk hükümetine de yakın olmaları ve Türk liderlerle birlikte dış gezilere iştirak etmeleri. Bu durum, Türk sokağındaki insanların ve özellikle de hükümeti destekleyenlerin onların yazdıklarına güvenmesine neden oluyor."
rotahaber