Mezhep Savaşı Beklentisi
İslam dünyasındaki birçok olayı değerlendirmeye kalkan bazı yazar ve konuşmacılar mezhepler arası savaştan bahsedebilmektedirler.
Allah'ın adıyla
İslam dünyasındaki birçok olayı değerlendirmeye kalkan bazı yazar ve konuşmacılar mezhepler arası savaştan bahsedebilmektedirler. Bugün, İslam dünyasında Müslümanlar arasında mezhep savaşından bahsetmek mümkün değildir. Hiçbir bölgede yapılan mücadele ve terör faaliyetlerinde mezhepler savaşından bahsedilemez.
Irak'ta ve Afganistan'da bir patlama olduğunda, bu patlamaları mezhep savaşıyla ifade ediyorlar. Terör faaliyetlerinin adını koyamayanlar, kaçamak yaparak alakası yokken mezhep savaşından bahsediyorlar. Terör faaliyetlerini yapanları yazamayan, onları mahkûm edemeyenler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak konuyu saptırarak mezhep savaşından bahsetmektedirler.
İslam dünyasında özellikle Irak ve Afganistan'da intihar saldırıları ya da patlamalar düzenleyerek insanların katledilmesini mezhep savaşlarıyla ifade etmek İslam ve Müslümanlara ihanettir. Bu olayları mezhep savaşlarıyla ifade etmek gerçeği yansıtmadığı gibi asla iyi niyeti de yansıtmıyor. Bu ifadelendirmeyi batılılar ve Müslüman olmayanların yapması bilinçli olarak bir temenni anlamına gelmektedir. Onlar mezhep savaşlarından bahsederek Müslümanlar arasında düşmanlık oluşturmaya çalışıyorlar.
Terör faaliyetlerini mezhepler (şiiler sünniler) arası bir mücadele olarak ele almaya çalışan İslamcı yazarlar acaba neyin peşindeler? Eğer insanlık ve İslam dışı bir savaş olan mezhep savaşına karşıysalar, gerçekte olmayan ama varmış gibi gösterildiğinde Müslümanlar arasında düşmanlıklara sebep olacak yaklaşımları göstermesinler. Evet, İslam dünyasında mezhep savaşı yoktur.
İntihar saldırıları sonucu ölen binler hatta yüz binlerce mazlum öldürülmesini okuyamayan ve bu terör faaliyetlerini anlayamayan bir kimse İslami kimlikle bu zamanda bu konularla ilgili ne konuşmalı ne de yazmalıdır. Bilinçsiz bir şekilde dünya istikbarının hedeflerine hizmet edilmemelidir. Mezhep savaşlarının olacağının tahminini yazmak bile, dünya yiyicilerine hizmet etmektir.
Müslümanlara yönelik özellikle patlamalar ve intihar saldırılarını da kimlerin yaptığı gizli değildir. Yapılan birçok intihar saldırıları sahiplenilmesine karşı konuyu saptırarak başka tarafları ortak olarak suçlamak en azından vicdansızlıktır. Türbeler ve mukaddes mekânlara yönelik intihar saldırılarını Müslüman olmayanlar kesinlikle yapmıyor. Bir tane örnek bile verilemez. Bu saldırıları Şii Müslümanlar mı yapıyor, bir tane örnek bile verilemez. Bu saldırıları Sünniler yapıyor diye genelleme yapmak doğru değildir. Birçok Sünni âlim bu saldırıları mahkûm etmişlerdir. Sünni halkın temiz vicdanında da bu saldırılar telin edilmiştir.
Bu saldırıları yapanlar tekfirci guruplardır. İslam dünyası için en büyük tehlikelerden birisi de bu tekfirci anlayışlardır. Dünya Kudüs günü, Hz. Hüseyin'i anma merasimleri ve mukaddes mekânları kana bulayanlar, bu tekfirci anlayış sahipleridir. Bu tekfirciler aynı zamanda Sünni toplumun içinden ortaya çıkmış guruplardır. Bu guruplardan dolayı Sünnileri mahkûm etmekte doğru değildir. Ama suni toplumlarda ortaya çıkan bu anlayışlardan dolayı Sünniliğe halel gelmesin endişesiyle Şii-Sünni çatışması gibi olayları göstermek, olayları saptırmaktır.
Tekfirciliğin İslam dünyasına verdiği zararı hiçbir batıl anlayışın verme imkânı yoktur. Tekfirciler, kandırılmış, sığ düşüncelerin kurbanı olmuş cahil kimselerdir. Tekfircilik, İslam dünyasında, dünya istikbarına boyun eğen ve varlıklarını sürdürmede bu yüzeyselliğe muhtaç olan krallıkların beslemesi sonucu bu kadar etkin olabilmektedirler.
Tekfirciliğin bir inanç altyapısı olduğu gibi onların yetişmesini sağlayan bir eğitimde vardır. Suud, bu eğitimin devlet çapında yapıldığı bir bölgedir. Evrensel istikbar ve Suud krallığı gibi Tağuti yapılar, her zaman tekfircilere ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyaçlarından dolayı tekfirci anlayışlara yeteri kadar destek vermektedirler. Bunu büyük Şeytan Amerika çok iyi bilmektedir. Bazen Suud ve Amerika bu anlayışlardan zarar görseler bile hesap ettikleri yararların çokluğu uğruna bu anlayışlara hizmet etmektedirler. Suud'un birçok resmi din görevlileri bile açıkça tekfirci anlayışlarını ortaya koymaktadırlar.
Türkiye'deki İslamcı anlayış sahiplerinin çoğu da tekfirci yaklaşım sahiplerinin fikirlerinden bir tür beslenmişlerdir. Türkiye İslamcıları, kendileri tekfirci olmasalar bile onların anlayışlarını İslam'a dayanarak mahkûm edecek durumda olamadıklarından dolayı onların terörist faaliyetlerinin suçunu başkalarına da yüklemek suretiyle işi geçiştirmiş oluyorlar. Bu yaklaşımlarıyla, Şii Müslümanların bu konudaki temizliğini itiraf etmemek suretiyle de tedbirler almış oluyorlar.
Bu terör faaliyetlerini yapanları mahkûm etmekten kaçınan bazı İslamcılar ise, bu cinayetleri kimlerin yaptığını bilmediklerini ifade etmektedirler. Bilmedikleri gibi hiçbir zamanda bilmeyecekler! Müslüman kimlikli siyasiler de, İslam'la ilgili bilgilerinde tekfircilerin önderleri konumundaki yazarlardan beslenmişlerdir. Bu yanlış bilgileri de onların olayları yanlış değerlendirmesinin sebeplerinden biri olmaktadır. Tabii ki başka sebeplerde vardır.
Mezhepler arası savaştan bahsedenlerin ikide bir Suud'u Sünniliğin, İran'ı da Şiiliğin temsilcisi gösterme ve aralarındaki mücadeleyi mezheplerle ifade etmek en azından cehalettir. Bu tür değerlendirmeleri birçok İslamcı konuşmacı ve yazar yapabilmektedir. Suud'u Sünnilikle ifade etmek Sünniliğe en büyük ihanettir. Amerika'nın uşaklığını yapmak ve her tür insanlık ve İslam dışı uygulamaları yapmak neden Sünnilik olsun? Suud krallığının İslam'la ne alakası var ki onları Sünnilikle de ifade edelim. Suud'la İslami İran arasındaki mücadele Amerikancılığın İslami İran'la olan mücadelesidir. Hak ile batıl arasındaki mücadeledir.
İslami İran'ı Şiiliğin temsilcisi olarak ifade etmeye gelince; İslami İran hem İslami temsilciliğe sahiptir hem de Şiiliği temsili yeterince sahip olmaktadır. İslamın istediği bir sistem olmak, Ehli Beyt'ten gelen İslami yaşantının karşısında ele alınmamalıdır. İslami olmak köksüz olmanın karşılığı değildir. Ehli Beyt ipiyle İslam'a bağlılık, İslam'ı bilen ve araştıran hiçbir müslümanın karşı olacağı bir durum değildir. İslami İran, hakkın temsilcisidir. Buna itiraz edenler ise kendi şahıslarından başka hakkın temsilciliğini gösteremezler. Hakkın ve batılın temsiliyetten uzak olduğunu zanneden kimseler ancak soyut âlemde yaşamaktadırlar. Zamanımızdaki Büyük Şeytan, kendisinin en büyük düşmanının İslami İran olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
İslami İran, İslam'a dayalı olarak bir sistem ortaya koymuş ve uygulamaktadır. Bundan daha farklı İslami uygulamalarında olabileceği ancak teorik bir görüş olarak söylenebilir. Bu teorilerin uygulanma imkânı ve İslamiliği test edilmemiş, sürtünmesiz ortamda ortaya atılmış görüşlerdir. İslam ve Müslümanlara karşı bu kadar entrikanın çevrildiği gerçekler dünyasında yaşayan ve bir taraf olan ve uygulama pozisyonunda olan kimseler olmadan ortaya atılmış görüşleri esas alarak İslami İran'ı eleştirmenin neyin ifadesi olduğunun da anlaşılması gerekir.
Müslümanlar arası mezhep savaşı olmayacaktır. Bu olan olaylar tekfircilerin terörist faaliyetleridir. Kendilerini Şiilikle ifade edenlerden bu tür cinayet faaliyeti yapan gurupların olmaması mezhep savaşlarının engelidir. İslam İnkılâbı olsun, Irak'ta ve başka bölgelerdeki Şii âlimlerin toplumlarına hâkimiyetleri ve İslami sorumlulukları, ne pahasına olursa olsun mezhep savaşlarının engelidir. İslam düşmanları asla mezhep savaşı emellerine ulaşamayacaklardır. Aynı zamanda Sünni dünyadan çok değerli âlim ve aydınlar da mezhep savaşlarına ve tekfirciliğe geçit vermemektedirler. Keşke Sünni dünyada da âlimlere bağlılık ve ulema önderliğinde hareket etmeye inanç, Şii dünyadaki gibi güçlü olsa, bugün olan birçok kötülük de engellenmiş olur. Mesela, Irak'taki intihar saldırılarına hiçbir âlim cevaz veremez. Kendi başına buyruk ve cehaletin harekete geçirmesiyle Müslümanların kanı dökülmez.
Allah'a hamd olsun ki bugün İslam dünyasında bilgi ve bilinç sahibi önder ve âlimler sayesinde mezhep savaşları olmayacaktır. İslam düşmanları bu konuda ümitsizliğe düşeceklerdir. Allah, İslam ümmetini cehaletin ve tekfirciliğin şerrinden korusun. Rabbimiz, yazarken ve konuşurken kendisinden ve ahiretten gafil olmaktan bizleri korusun
Hüseyin TAŞ