Mısır'ın Devrim Ruhu İçin Mücadele Etmek

Mısır'ın Devrim Ruhu İçin Mücadele Etmek

Kanada Çağdaş İslami Düşünce Enstitüsü yöneticisi Zafer Bangash, Mısır devriminin önündeki handikapları ve devrimi koruma eşiğini yazdı...

MISIR'IN RUHU İÇİN MÜCADELE ETMEK

Cresccent İnternational


Mısır'daki olayların akışını etkileme ve kontrol etme mücadelesi, Kahire'nin yalnızca İslami Doğu için değil küresel politika için de önemli olduğunu gösteriyor. Bölgedeki en yoğun nüfuslu ülke, iki kıtanın kesişim noktasında bulunuyor. Mısır, engin bir tarihe sahip olmasına ve gerçek potansiyeli diktatörler zinciri yüzünden engellenmesine rağmen oldukça yüksek eğitimli bir nüfusa sahip. Fakat 18 gün süren halk ayaklanması, Hüsnü Mübarek'i Şubat'ın 11'inde makamından etti ve Mısır'ı ve Mısır insanını bir kez daha küresel politikanın ilgi odağı haline getirdi. Bölgenin tüm geleceğine en son şeklini verecek olan eylemlerin gidişatıdır.

Mısır'ı kontrol için rekabet eden iç ve dış oyuncuları belirlersek; listenin başında böylesi kısa bir süre içinde insanları harekete geçiren Mısırlı gençler gelmektedir. Onlar korkunun üstesinden gelerek, zalim polise karşı durarak ve yıllar öncesinden, daha Mübarek yönetime gelmeden, insanları şiddet kullanarak yıldıran gizli ajan ordusuna karşı direnerek gerçekten zorlu bir mücadele verdiler ve uzun süredir bastırılan duygularını dışa vurdular. Mısır'da bir nesil, yönetimde sadece Mübarek'i görerek büyüdü. Mübarek, koca ayakları kamusal alanın her milimini kuşatan bir sfenks gibi kurulmuştu yönetime. Koca ayaklarıyla kaplayamadığını ise, kanserli yönetimi babalarından devralmak üzere yetiştirilen hırslı oğulları Ala ve Cemal işgal etmişti. Tahrir meydanı protestocuları, İslami Doğu'da sonradan görme bir ailenin hırsını daha geride bıraktı; fakat bu, onların özgürlük ve saygınlığa doğru gerçekleştirdikleri uzun yürüyüşte küçük bir adımdı. Mısır halkı daha pek çok engelle karşılaşacak.

Farklı sosyo-politik bakış açısına sahip ayrı grupların Mübarek'ten kurtulmak için bir araya gelmeleri, bu grupların hem gücünü hem de potansiyel zayıflığını ortaya koydu. Onlar, Mısır toplumunun oldukça geniş bir kesimini, gençlerini (kadın ve erkek), İslamiyet'e kendini adamışlarını, tamamen seküler olanlarını, zengin ve fakirini, profesörlerini, doktorlarını, mühendislerini, işçilerini, çiftçilerini, satıcılarını ve hatta emekli askeri personelini dahi temsil ediyorlardı. İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) dahi, başlangıçtaki tereddüdünden sonra bu harekete katıldı. İlginçtir ki, halk Tahrir Meydanı'nda katillerle yüzleşirken; Suudi destekli selefi gruplar, Mısır'da mantar gibi çoğalan ve cömertçe finanse edilmiş televizyon programlarında, insanlara sakal uzunluğu ve giyim tarzları hakkında nutuk atmaya devam ediyor ve bu gibi protestoları da "bid'at" olarak nitelendiriyorlardı. Selefiler, Mısırlı ve Suudi saltanat yanlısı âlimlerin liderliğinde, 'meşru' yöneticilerini kınayan protestolara karşı çıktılar. Peki ama Mübarek'in yasal bir yönetici olduğu sonucunu nasıl çıkardılar? Ancak onların fetvaları, ayaklanmayla birlikte bu gibi geçmişe ait düşünceleri geride bırakan insanlar için çok da etkili olmadı. Mübarek'in devrilmesinden bu yana Selefiler, Mısır'da belki de Suudi Arabistan örnekliğindeki gibi Amerika'nın kölesi olacak başka bir "kraliyet" ailesi saltanatına sebebiyet verebilecek "İslami" yönetim istemiyle ortaya çıktılar.

Selefilerden daha fazla sıkıntı veren, hareketin yüzleştiği başka büyük problemler de var. Hareketin farklı bakış açıları arasında, önde gelen grupların başkanlarının satın alındıkları yönündeki suçlamalar yüzünden gerginlikler yaşanmaya çoktan başlandı. Bunlar yerleşmiş çıkarları olanlar tarafından istismar edilebilir. Ayrıca, eski rejimden nemalananlar yine devlet bürokrasisinin pek çok bölümüne yerleştirildi. Ve bunlar hareketi çökertme girişiminde bulunacaklardır. Binlerce suçlunun, hapishanelerden savunmasız mahallelere salıverilmeleriyle, bu, zaten gerçekleştirildi. Hızla yükselen suç oranları Mısırlıları tedirgin ediyor.

Ancak, onur ve özgürlük hareketinin karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit, Suudiler ve Amerikalılardır. Her ikisi de geçici rejimi atamak için ellerinde çek defterleriyle geliyorlardı. Suudiler yolsuzluk suçlamasıyla, Mübarek için önerilen davayı durdurabilmek amacıyla 4 milyar dolar teklifte bulundular. Suudilerin neden korktuklarını anlamak zor değil; çünkü Mübarek'e açılan dava, diğer diktatörlerin yani kendileri gibi olanların da, "halka karşı işledikleri suçlardan dolayı" yargılanmalarının yolunu açabilir. Amerikalılar hareketi durdurmak istiyorlar; çünkü kendilerinin ve Siyonist dostları İsrail'in çıkarları, Mısır halkının çıkarlarıyla çatışıyor. Washington, diktatörleri demokratlara tercih ediyor. Mübarek'in devrilmesinden kısa bir süre sonra, Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton, hareketin genç lideriyle tanışmak için Kahire'ye gitti.

Gençler, Mısır'da yıllardır zorba hükümeti destekleyen, Gazze halkının katledilmesi ve açlık içinde bırakılması suçuna ortak olan bir ülkenin yetkilileriyle görüşmek istemediklerini söyleyerek, bu talebi reddettiler.

Bu, Mısırlı gençlerin siyasi olgunluğunu gösteriyor. İleride daha çok imtihan var ve onlar, hareketlerini koruma hususunda, içeriden ya da dışarıdan gelecek sabotajlara karşı uyanık olmalıdırlar.

 

velfecr