Onlar Allah-u Ekber Dese de Şii'ler(!)
Tunus ve Mısırın ardından, Yemen ve Libyada dalgalanan halk ayaklanması, bizlere tarihin en acımasız diktatörlerinin kanlı yüzünü bir kez daha gösterirken...
İslam dünyası 2011 yılına tarihi bir dönüşümle girdi; çoğu kimsenin aklının ucundan bile geçirmediği bir "devrim dalgası" Kuzey Afrika'dan ve tüm Ortadoğu'ya diktatör rejimleri sallamaya başlayınca, bir taraftan bilgisizlik, bir taraftan ilgisizlik, bir taraftan da ön yargı ve husumet, gelişmeleri sağlıklı ve insaflı bir şekilde değerlendirme ve buradan hareketle sorumlu ve adil bir tavır takınma imkanını da zorlaştırdı.
Bunun en bariz örneği "Bahreyn devrimi"nde karşımıza çıkıyor.
Tunus ve Mısır'ın ardından, Yemen ve Libya'da dalgalanan halk ayaklanması, bizlere tarihin en acımasız diktatörlerinin kanlı yüzünü bir kez daha gösterirken, halkının üzerine bomba yağdırabilecek kadar canileşen rejimlerin varlığıyla yüzleşmiş olduk.
Gerçi bunun örneğini daha önce Irak baas rejimi döneminde, Halepçe'ye atılan kimyasal bombalarla, ülkenin güneyinde halkın üzerine bomba yağdıran savaş uçaklarıyla görmüştük. Ancak o dönemde, Saddam'ın zulümlerini konuşmak, sorgulamak pek de kabul edilebilir bir şey değildi. Zira ülkede Kürdler ya da Şiiler Saddam'ın ölüm makinaları tarafından kana bulansa da, bölgesel statüko ve Müslüman halkların zihinlerine empoze edilen fotoğraf, bu zulüm ve katliamların kanıksanmasına yol açıyor, kahredici bir aldırmazlık sürüp gidiyordu.
Bunu yakın zamanda Yemen'in kuzeyinde Husilere karşı gerçekleştirilen hava bombardımanlarında masum insanların, bebeklerin ve çocukların parçalanmış bedenleri etrafa saçıldığında da görmüştük.
Yine Suud rejim güçleri Yemen sınırlarından içeri girip bombardıman yaptığında, diktatör Ali Abdullah Salih'in tankları ölüm ve kan kustuğunda, katledilen tarafın "Zeydi" oluşu, bizlerin gözlerinin önüne perde çekilmesine yeter sebep olabiliyordu. Bir halk özgürlük, adalet ve onurlu bir hayat talep edip haklı bir mücadele verdiğinde, onun insani ve meşru taleplerinden daha çok, ideolojik ve mezhebi kimliğine bakmamız ve ona göre konum belirlememiz salık veriliyordu.
Aynı durum şimdi de Bahreyn'de karşımıza çıktı. Tunus diktatörü Zeynelabidin bin Ali'nin devrilmesiyle başlayan rüzgar Kuzey Afrika'dan Yemen topraklarına doğru esince, bizler ümmet olarak, insanlık adına, Müslüman halkların özgür ve adil bir hayata kavuşması arzusu ve temennisi adına bu ayaklanmaları sevinç ve takdirle karşılarken, nedense, aynı gerekçelerle, haklı talepler ve sivil eylemlerle Bahreyn halkının ayaklanmasını destekleme noktasında ikircikli bir hal içine düştük/düşürüldük.
Batı medyasının ve bölgesel statükoların münipulasyonları bizlerin eline bir mercek vererek, bunu Bahreyn halkının üzerine götürmemize ve onların hangi mezhebe mensup olduklarını tesbit etme çabasına yönlendirdi. Gördük ki, Bahreyn halkı "şii" imiş. Burada durmamız, onların kıyamını destekleme ve savunma noktasında ileri atılmamamız gerekiyordu. Onlar "Allahuekber" diye yeri göğü inletseler de, ellerinde Kur'an'lar ile yürüyüp İslam kardeşliği ve vahdetini kuşansalar da, "canım, kardeşim" dediği Ehl-i sünnet kardeşlerine güller dağıtıp İslam ve Müslümanların onuru için göğüslerini kurşunlara siper edinseler de, bağnazlığın, gafletin, husumet, haset ve adavetin kahrolası kirli bulutlarının arasında kaybolup gidiyorlar.
Bunu bir nasyonalist biri yapmış olsaydı, yine kendisine şunu söylerdik; "Karşındaki kişi kendi ırkından olmasa da, bir insan olarak böylesi zulüm ve zorbalığa ilgisiz ve tepkisiz kalmanın bütün herkesin kabul ettiği evrensel insaf ve adalet ölçüleriyle izah edilebilecek bir tarafı var mı?"
Peki bunu "ben müslümanım" diyen biri nasıl yapabilir? Müslümanların kardeş olduğuna inanan, "Müslümanların dertleriyle ilgilenmeksizin sabahlayan benden değildir" buyruğuyla Müslümanları kardeşlerinin acı ve dertlerini paylaşmaya çağıran bir peygamberin ümmeti bunu nasıl yapabilir? Kur'an ahlakına, Ümmet ahlakına sığar mı bu?
Eğer mesele, Bahreyn'de neler olup bittiğinden haberdar olmama gibi, bir mazerete dayanmış olsaydı, bir noktaya kadar anlaşılabilir, ancak yine de bütün iletişim imkanları ve fırsatlarına rağmen, bilgisizliğin yeterli bir gerekçe olamayacağı görülürdü.
Bahreyn halkının talepleri ile, Tunus, Mısır, Yemen ve Libya halkının talepleri arasında ne fark var? Ya da, Bahreyn diktatörünün söz konusu ülkelerdeki despotlardan ne farkı var? Tunus, Mısır, Yemen, Libya'daki diktatörler fasid de, Bahreyn'deki diktatör salih mi? Diğer diktatörler zalim ve acımasız da, buradaki diktatör merhametli ve adil mi? Diğer ülke halkları özgürlük ve adalet talep ederken haklı da, buradaki halkın talepleri haksız ve yersiz mi?
Bu soruları cevaplandırıp bir muhasebe yapmamız gerekmiyor mu?
Suudi Arabistan rejimi 3.500 asker ve tank taburu gönderiyor bu küçük ülkeye. Diğer körfez ülkeleri de akbabalar misali yığıyorlar askerlerini Bahreyn'in meydan ve sokaklarına. Niçin, çünkü Bahreyn diktatörü elindeki sulta ve silahlarla bu halkı mağlup edrebilecek güç ve kapasiteye sahip değil. Toplu bir işgal var. Diğer bir ifadeyle, tam bir "ahzab savaşı" Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) zamanında bir Medine'yi yok etmek için uzaktan ve etraftan saldırıya geçen güçler gibi. Bu "ahzab"ın yani, "Birleşik Mütecaviz Güçler"in adı, "Körfez Savunma Konseyi İşbirliği Ülkeleri" Suudi Arabistan'ın öncülüğünde Amerika tarafından kurulan bir "Askeri Savunma Paktı."
Nedir bu konsey, niçin kuruldu? Kimlerdir bu konsey ülkeleri? İslam dünyasının bütün zenginliklerinin tekellerine alıp kendi işret ve safahatlarına kullanan, batılı efendilerine peşkeş çekip Petro-dolarları onların önüne saçan bu ülkeler, siyasi ve askeri açıdan hangi rolü üsleniyorlar? Kime hizmet edip, kimlerin yanında duruyorlar?
Acaba, Amerika'nın Ortadoğu'daki askeri varlığının büyük bir kısmı niçin bu ülkelerde? Uçak gemileri, deniz filoları, savaş uçakları niçin bu ülkelerde üslenmiş durumda? On binlerce Amerikan askeri ne yapıyor körfezde?
Amerikan savaş uçaklarının Irak'ta ve Afganistan'da kaç sorti yaptığını sayabilecek durumda değiliz. Ama biliyoruz ki bu saldırılarda 2 milyona yakın kardeşimiz katledildi. Müslümanların yurtları, kentleri, köyleri viraneye çevrildi. Tüm bu saldırıların körfez ülkelerinden kalkan uçaklar tarafından gerçekleştirildiği, bu saldırıların buradaki komuta merkezleri tarafından yürütüldüğü bilinmiyor mu?
Şimdi bu ülkeler Amerikan talimatıyla kendi aralarında toplanıp "Konsey ülkeleri büyük bir tehdit ile karşı karşıya. Eğer Bahreyn'deki rejim yıkılırsa diğer ülkeler büyük bir tehlike ile karşılaşacak" diyerek dört bir yandan Bahreyn'deki halkın üzerine çullanıyorsa, bu gerçeklik, tek başına, Bahreyn halkının ayaklanmasının ne anlama geldiğini bize öğretmiyor mu?
Bizler haçlı Batı ve Amerikan emperyalizminin bölgeden sökülüp atılmasını, bölgenin kaderinin Müslüman halklar tarafından belirlemesini istemiyor muyuz? Bizler, mukaddes İslam toprakları'nda Amerikan bayrağının bir daha dalgalanmamasını, Hicaz'ın Amerikan çifliği olmasından çıkmasını istemiyor muyuz? Bizler işgal ve katliam merkezlerinin kapatılmasını, Amerikan donanmaların, savaş filoların İslam yurtlarından çıkarılmasını istemiyor muyuz?
Bizler, Rabbimizin İslam ümmetine ihsanı olan petrolün Müslüman halklara geri dönmesini, kendi doğal kaynaklarımız üzerindeki yağma ve soygunun sona ermesini istemiyor muyuz? Bizler Ortadoğu'nun bütün jeo-stratejik imkanlarının Filistin'in özgürlüğüne adanmasını istemiyor muyuz?
İşte küçücük bir Bahreyn bize bu soruları sorduruyor.
Ancak, adalet terazisi kırılınca, mazlumlar zalim, katiller masum olabiliyor.
Görülen o ki, ümmetimizin karşılaştığı en büyük musibet ne emparyalizmin İslam dünyasındaki sulta ve tecavüzleri, ne de siyonist rejimin işgal ve gayri meşru varlığıdır. Belki bundan önce, ümmetimizin zihinlerinde kırılan hak ve adalet terazisidir. Eğer bu terazi kırılmamış olsaydı, bugün İslam yurtlarında ne Amerikan bayrağı dalgalanır, ne mübarek ve mukaddes Filistin toprakları üzerinde siyonist bir rejim varlığını sürdürebilirdi.
Umuyoruz ki özgür vicdanlar ve pak yürekler, kırılan bu adalet terazisini yeni baştan hak ve insaf ölçeğinde inşa edecek, zihinlerimizdeki bu kirli bulutlar dağılıp gidecektir....
velfecr Editörü