Şeriat Pergeli: Hz. Mevlana

Şeriat Pergeli: Hz. Mevlana

"Canım tenimde oldukça Kur’an’ın bendesiyim. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım...”

Sibel Eraslan / Star

Şeriat pergeli: Hz. Mevlana

"Canım tenimde oldukça Kur'an'ın bendesiyim. Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım..."

"Pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşırım..."

Hayat, siyasetten ibaret değil. 30. İstanbulKitap Fuarı'nı geride bıraktık. Kitap dostlarının koştuğu pınarlardandı Hz. Mevlana. Asrımız insanın bilim, iletişim ve teknolojide katettiği hız, ne yazıktır onu zahiri imkanlarca çoğaltırken, beraberindeki içsel yoksulluğa deva bulamadı. İhtişamlı kalabalıklar içindeki yalnızlığımız, kah egoizm ve kibir karanlığına mahkum, kah ayrılığın kan çanağına batık... Hüsrandayız, aceleci ve sabırsız. İçecekbir avuç suyun telaşındaki çöl kuşları gibiyiz. Pürtelaş çıktığımız caddelerin ortasında, her seferinde çıkmaz sokaklara çatmaktan yorgun düşmüşüz. Yüreklerimize inecek sekineti bekliyoruz, yağmur duasındaki çocuklar gibi. Kalbimizi şerhederek iyiliklere açacak Dost Sözünü arıyoruz... Ancak Allah'ı anarak agah bulacak kalplerimizi dünya yükleriyle doldurmuşuz.

Hamdullah Öztürk Beyefendi, Brezilya'daki İmaj Müzesi'nin ebru ve sema gösterilerinden bahsetti geçenlerde. Hikmet Barutçugil ve Esin Çelebi'nin, dünyanın öte yüzündeki kalabalıkları hayran bırakan icralarından sözetti. Rengahenk haliyle sırlı ebrunun, vecd timsali semanın, kalbi arayıştaki insanlara nasıl da muştu, çağrı hayretine yol açtığını seyrettik mezkur yazıdan... Bir ara Esin Çelebi'ye; "Müslüman değilim ama sema yapabilir miyim?" diye sormuş seyirciler. Esin Çelebi derinlerinde gemilerin yüzdüğü mavi kısık gözleriyle gülümsemiş, "Evet, dönebilirsiniz, ama sema başka bir şeydir" demiş nezaketle...

Hz. Pir'in Kuranı Kerim'in bendesi olduğunu hep hatırlayarak dönmek, tüm yerleri ve zamanları. Tevhide vasıl olmak, döndüğü halde sabitesi olan Kuranı Kerim'den hiç ayrılmadan...

Ahlaki bir özleyiş olan tasavvufu, Kuranı Kerim'in (Rabbin Sözü) desturundan koparmak, en başta tasavvufa karşı işlenmiş bir cinayettir oysa. Çünkü bu ayrıştırma, tasavvufun gayesi olan tevhide mugayirdir, onu orijininden, can damarından koparıp, tefrike (ayrılığa, bölünmeye, gurbete) mahkum etmektir... Mevlana'nın, tüm Divanı boyunca şikayet ettiği ayrılıktır bu...

Bugün ne yazıktır; tasavvuf adı altında neşet etmiş bazı çevreler, Kuranı Kerim'e yabancı hatta onsuz bir dil üzerinden, meşk ettikleri yanılgısındalar. Aslen alçakgönüllülük terbiyesi olan tasavvuf, sabitesinden koparsa, kırık bir pergele dönüşür. Ve bu haliyle, kalbi yoksulluğuna tatmin arayan kalabalıklara yeni engeller çıkartır... Ayrılık da şeddelerle çoğalır, hüsran büyür, kalbe derman inmez maalesef... Keşke "mesnevihanlık" geleneğimiz, sahih bir şekilde devam edebilseydi, keşke dış yapısıyla imar ettiğimiz Mevlevihanelerin içi de Söz imarıyla aktüelleşebilse... Mevlevilik turistik gösteri olmaktan çıkıp, ahlaki tekamül ve nasihat içeriğiyle gündem alabilse...

Mevlana Celaleddin Rumi (vefatı 1273): Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya geldi. İlk tasavvuf eğitimini aldığı babası, Bahâeddin Veled'dir. Mevlana, küçük yaşta babasıyla birlikte İslâm dünyasının çeşitli yerlerini dolaştı. Konya'ya geldi. Bahâeddin Veled Konya'da Altınapa medresesinde müderrislik yaptıktan sonra 1231 tarihinde vefat etti. Mevlana babasından sonra müderrislik yapmaya başladı. Muhyiddin İbnü'l-Arabi, Sa'deddîn-i Hammûye, Osmân-ı Rûmî ve Sadreddin Konevî ile uzun müddet sohbette bulundu. Meşhur eserleri: "Dîvân-ı Kebîr", "Mesnevî", "Fîhi Mâ Fîh", "Mecâlis-i Seb'a" ve "Mektûbât"tır. Şems-i Tebrîzî'nin Konya'ya gelmesi, Mevlana için bir dönüm noktası olmuştur. Onunla yaptığı sohbetler Mevlana'da derin tesirler bırakmış, ilâhi aşk ve vecdi terennüm eden asıl Mevlana bu dönemde doğmuştur. Kâmil manada âlim, sûfi ve şair olan Mevlana, Mevlevi silsilenamesinde tarikatın pîri olarak sayılır. Mevlana'nın dini-tasavvufi düşüncesinin kaynağı Kur'an ve sünnettir.