Seyrüsefer Savaş Çıkartır
Seyrüsefer serbestisinden yararlanan bir ticaret gemisiyle ilgili asli yetki kullanımı uluslararası hukuka göre sadece Bayrak Devletine ait...
Muhtemelen, Birleşmiş Milletler'in Mavi Marmara Raporu'nun resmen açıklanması ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun basın toplantısı öncesi ABD'yi İsrail konusunda sıkıştırmak için atılan stratejik bir adımdı...
***
Ne var ki Birleşmiş Milletler'in Mavi Marmara Raporu resmen açıklanmadan önce New York Times Gazetesi'ne haber oldu...
Ve görüldü ki BM Komisyonu Türkiye'nin taleplerini pek de haklı bulmadı...
Ama en vahimi BM'nin, Türkiye'nin 'kaldırılsın' dediği İsrail'in Gazze'ye yönelik uyguladığı ambargoyu da yasal bulmasıydı...
Raporda, 'Gazze'ye silah girmesinin engellenmesi için deniz ablukası yasal bir güvenlik önlemidir' deniliyordu...
***
Hâlbuki Türkiye, 'İsrail'in uluslararası yardım konvoyuna uluslararası sularda saldırması, seyrüsefer hürriyetinin ve açık denizlerde seyrüsefer güvenliğinin ihlalidir. Açık denizlerde seyrüsefer serbestisi uluslararası teamülü hukukun temel unsurları arasında yer almaktadır. 1958 Açık Denizler Sözleşmesi ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, açık denizlere ilişkin hürriyetlerin genel kabul görmüş uluslararası kurallarını kodifiye etmiştir. Bandıra devletinin münhasır yargı yetkisi, açık denizlere ilişkin hürriyetlerin önemli bir unsurunu teşkil etmektedir' tezini ısrarla dillendiriyordu...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün raporu 'yok hükmünde sayması' ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun BM tarafından reddedilen resmi tezde ısrar ederek 'Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır' demesi buradan kaynaklanıyor...
***
İsrail, 'Mavi Marmara' gemisine kıyılarından yaklaşık 72 mil açıkta müdahale etti...
1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesine göre, devletlerin ülkesel egemenliğinin bir parçası olan karasularının genişliğini ise en fazla 12 mil olabiliyor...
Bazı özel durumlarda bu sınır 24 mile kadar çıkabiliyor, ancak bu takdirde de bu hakka sahip ülke sadece gümrük, maliye, muhacerat ve sağlıkla ilgili karar alıp, yaptırım uygulayabiliyor...
İsrail, 200 millik Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmiş bulunmakla birlikte, bu yetkiden doğan hakları, diğer devletlerin seyrüsefer serbestisini engelleyecek şekilde kullanılamıyor...
Seyrüsefer serbestisinden yararlanan bir ticaret gemisiyle ilgili asli yetki kullanımı uluslararası hukuka göre sadece Bayrak Devletine ait...
Yabancı bayraklı ticaret gemisi ile ilgili ancak 'deniz haydutluğunun bastırılması', narkotik maddelerin kanundışı ticaretinin önlenmesi, açık denizde yapılan izinsiz yayının önlenmesi, kesintisiz takip hakkı ve ziyaret hakkı kapsamında yetki kullanabiliyor...
Birleşmiş Milletler, uluslararası antlaşmalara rağmen, 72 mil açıkta devlet terörü uygulayan İsrail'e karşı Türkiye'nin tezlerini haklı görmeyince ortaya büyük bir çelişki çıkıyor...
***
Bundan böyle ne olacak?
Yunanlılar ile hava sahasında yaşadığımızı şimdi İsrail ile denizde yaşamamız mukadder gözüküyor...
Türkiye söylendiği üzere Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacak ise bunun sonucu muhtemelen sıcak bir sürtüşmedir...
Sıcak sürtüşme sınırlı mı kalır, daha ileri düzeyde askeri bir noktaya mı taşınır, onu göreceğiz...
Ama seyrüseferin savaş çıkartma kapasitesi yüksek gözüküyor...