Sünni Hamas'a Neden Dokunmuyorlar?

Sünni Hamas'a Neden Dokunmuyorlar?

Bize “Baasçı” diyenler, yıllarca “elhamdülillah” dekoru önünde Suriye güzellemesi yapıp şimdi ise ABD'nin Suriye'yi direnişten koparmasına “elhamdülillah” tepkisini veren meczupluğa meftun!

"Tekfir ve Nefret Fırkası"

Şu aralar bir "milel ve nihal" (inanç okulları) kitabı yazmaya kalksak tehlikeli ve bidat fırkalar bahsinin birinci sayfasına Suud saltanatının lejyonu "tekfir ve nefret fırkası"nı dikkatle kaydetmek gerekirdi. Bu fırkayı tehlikeli yapan fikriyatı değil kuşkusuz, çünkü fikrî değil siyasi bir fırkadır ve meşruiyet için de tarihsel Ehl-i Sünnet maskesini kullanmaktadır. Bir yandan Ehl-i Sünnet'i içeriden dönüştürüp ("ehl-i kıble tekfir edilmez" gibi en temel kuralları yıkmak suretiyle!) onu tarihsel bakımdan Emevi (saray) Sünniliği yapmak, öte yandan da Suud'un başında olduğu saltanat koalisyonunun aktüel politik aracı olarak istihdam etmek istiyor.

Tekfir ve nefret fırkasının, bugünlerde Suriye'de Baas tek particiliğinin, Türkiye'deki tek particiliğin benzeri cürümler işlemesinden kaynaklanan haklılığı kendi nüfuzu için ziyadesiyle kullandığının en bâriz kanıtı, inanç bakımından Şiilik, Alevilik, Nusayrilik karşıtı; siyasi olarak da Hizbullah ve İran aleyhindeki kampanyalardır. Sünni Hamas da İran ve Hizbullah'la aynı safta yeralmasına ve Suriye'deki olaylara rağmen Şam'da faaliyetine devam etmesine karşın inanç bakımından Ehl-i Sünnet olmasının, politik olarak da Filistin davasını temsil etmesinin güçlü meşruiyeti nedeniyle henüz ona dokunamıyor. Suud lejyonu tekfir ve nefret fırkası, yürüttüğü kara propagandadan şimdilik yeterince sonuç aldığından (çünkü Suriye konusuna bakan kalabalıklar Hamas'ın neden ayrı tutulduğu gibi en alt düzeyde meseleyi bile kavramaktan idrak acziyeti içindeler!) Hamas'a bir iki sataşma dışında karşı faaliyete girişmiş değildir.

Tekfir ve nefret fırkası, Arap sultanlarına, hassaten de Suud sarayına toz kondurmuyor ama İsrail'e karşı savunma hattında büyük bedel ödeyerek nöbet bekleyen Hizbullah'ı tahkir, tekfir ve tezyif ediyor. Türkiye'de radikal bazı grupların çevresinde kümeleşmiş kalabalıklar, Suriye'deki zulme karşı olma meşruiyetiyle sarıp sarmaladıkları ve bu yüzden de ayırt edilemez hale getirdikleri bastırılmış inanç nefreti gözlerini kör ettiğinden, tekfir ve nefret fırkasının siyonist yayılmacılığa karşı mukavemeti kırma kampanyasına asker yazılabiliyorlar.

Bizim için Suriye siyasi bir meseledir.
Baas tek particiliği de Türkiye'deki gibi baskıcı laisist bir rejimdir. Fakat "tekfir ve nefret fırkası", ısrarla meseleyi Alevilik, Şiilik etrafında dolandırarak mezhep nefreti yayıyor ve inanç düşmanlığı yapıyor. Onlar için mesele Baas tek particiliği değil, Şiiliğin yeryüzünden silinmesi, Aleviliğin yokedilmesidir! Öyle olmasa Suriye'deki kadar, hatta belki daha koyu Suud sultanlığının zulmüne ve dört bir yanda yürüttüğü fitne fesada bir çift lafları olması lazım gelmez miydi?

Suriye'deki laik tek parti rejiminin zulmünü 30 senedir söylüyoruz. Türkiye-Suriye ilişkilerinin zirveye ulaştığı son on yılda dahi kalemimizden Baas rejimine tek kelime övgü sadır olmamışken ahlaksızca bize "Baasçı" diyenler, yıllarca "elhamdülillah" dekoru önünde Suriye güzellemesi yapıp şimdi ise ABD'nin Suriye'yi direnişten koparmasına "elhamdülillah" tepkisini veren meczupluğa meftun!

Suriye konusunda bizim dert ettiğimiz mesele,
ABD-İsrail ekseninin emelleri iken, kimileri Baas rejimine karşıtlık giysisinin bütün ceplerine Şii ve Alevilere nefret, Suud, Ürdün ve Hariri menfaatlerine destek dolduruyor. Laik Baas rejimini Alevi kimliğiyle tanımlayıp din/mezhep savaşına vurgu yapıyor. Bizse bunun siyasi bir mesele olduğunda ısrar edip din/mezhep savaşı çıkarmak isteyen kara, cahil, karacahil, mezhepçi nefrete itiraz ediyoruz.

Dünyayı mezhepler arası savaşın arenası olarak gören Suud lejyonu tekfir ve nefret fırkası, Suriye'nin bizim için manasının özünden kaynaklandığını, zâtı itibariyle olduğunu propaganda ediyor. Oysa Suriye, Lübnan ve Filistin alanlarında Hamas ve Hizbullah'a destek vermeyi kestiği anda zerre anlamı kalmayacak bir dolayımın adıdır. Suriye'nin bizim bakışaçımızdaki manası, bi'l-araz'dır, bi'z-zat değil; dolayısıyla ve dolayımıyladır, doğrudan değil. Bi'l-araz manayı ayakta tutan dinamik çürüdüğünde Suriye'nin değeri de sona erer.

Öyleyse Suriye muhalefeti, ülkenin şu anki bi'l-araz manasına bile sahip çıkmıyorsa bu muhalefetin vadettiği gelecek tasavvuru için niye sokağa dökülelim? Suriye'nin bölgesel politikasından gelen bi'l-araz değerini gözardı edip mezhep nefretiyle Baasa tepki çoğaltan karanlık odağa niye biat edelim? İstanbul'da Suriye devleti kuran siyasi koalisyonun ortak metninde Suriye'nin şu anki bölgesel politikasına hiçbir destek yoksa bu koalisyon bizim için niye anlamlı olsun? Suriye'nin şu anki bölgesel politikasına önem hiyerarşisinde üst sırada yer veren bir bakışaçısı, neden bu politikayı berhava edecek alternatife destek versin?

Suriye işinde İslami mahalledeki ihtilafı anlayamayan dış mahallelerdekiler için bir giriş cümlesi kurmak istesek, bu, tekfir ve nefret fırkasının Suriye sokağındaki kanı bahane ederek kalabalıkları peşine taktığı olurdu.

Dileyen tekfir ve nefret fırkasının kampanyasına uyarak Suud lejyonuna, NATO'ya asker yazılabilir, USrail'in menfaat havuzuna bilerek veya bilmeyerek katkı sunabilir, muhafazakar Ergenekon'un sokak gücü olabilir. Biz böyle davranmayacağız. Karşımızda büyük kalabalıklar da bulunsa, biz bir avuç da olsak eleştirel aklın disiplininden vazgeçmeyeceğiz.

Kara propagandaya kapılmadığımız, kalabalıklara uymadığımız ve attığımız adımları görerek atmayı tercih ettiğimiz için bir süredir yakası açılmadık küfür, hakaret, tehdit, kara propaganda, tekfir, tezyif, yalan ve ithamlara maruz kalıyoruz. Binbir yalanla hakkımızda uydurma hikayeler yazılıyor, bu uydurma metinlerin yaygınlaşması için çaba sarfediliyor. Tehditlerin ardı arkası kesilmiyor
.

Suud lejyonu tekfir ve nefret fırkası, ehil olduğumuz alanlardaki mesainin asgari düzeydeki helal bedelini bile tartışmaya açmaya çalışıyor, bizzat kendimizin yayınladığı hayat hikayemize dair malumatı sanki gizli bilgi keşfetmiş gibi kara propagandasına araç yapıyor. Kuşkusuz soru sorma kabiliyeti örselenmemiş ve eleştirel aklını yitirmemiş olanlar bu kampanyanın amacının farkındalar. Başbakan Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminden başlayarak uzun yıllar memleketin sayılı ehil isimlerinden biri olarak yaptığımız çalışmalar sırasında telaffuzu zor büyük bütçeler yönettikten sonra şu anda bir emekli maaşı ve üç kuruşluk tercüme geliriyle maişet sıkıntısı içinde haysiyetimize sahip çıktığımızı, bu kısıtlı imkanlara rağmen tekfir ve nefret fırkasının devasa kaynaklarıyla bile aşamadıkları barikat olduğumuzu görüyor, biliyorlar.

Telaşla gösterilen kişiselleştirilmiş kontra-faaliyet, Suud lejyonu tekfir ve nefret fırkasının NATO nezaretinde mezhep savaşı çıkartmasına engel olmayı başarmamızdandır!

Bizim için adalet ve hakikat önemlidir, tekfir ve nefret fırkası içinse siyaseten doğru! O yüzden Suud saltanatının yaydığı fitneye karşı çıkmak yerine onun karanlık ordusudurlar. Biz, hakikate sadakat dışında hiçbir yükümlülük hissetmeyiz. Ne Şiiler, ne Sünniler, ne İran, Hizbullah, Hamas, ne bir başkasının kayıtsız şartsız biatlisi değiliz, olmayız. Suud'un lejyonu tekfir ve nefret fırkasının profesyonel kötüniyetliliğinin hedefinde olmamızın sebebi de budur.

Ne söylediğimizi hiç anlamayan cahillerin kolayca her türlü istihdama seferber edilebilmesinden tabii ki acı duyuyoruz. Onların cehaletini, çevrelerinde hazır kuvvet bulundurmanın harikulade imkanı olarak gören kötüniyetlilere Allah'tan insaf niyaz ediyoruz. Söylediklerimiz berrak, arıduru, apaçık, net olmasına rağmen bunu göremeyip itham, iftira, tehdit, hakaret peşinde koşan yüreklerin kararması ve taşlaşması gerçekten üzücüdür.

Bizi tehdit edenlerin çoluk çocuk olduğu, abartmamak gerektiği değerlendirmelerine itirazımız yok, ama bu ilk filizin küçümsenmemesini, şimdi ağızlarına geleni söyleyenlerin yarın soğukkanlı birer katile dönüşmeyeceğinin hiçbir güvencesi olmadığını da hatırlatmadan geçemiyoruz. Çünkü tekfir ve nefret fırkasının Afganistan, Pakistan, Irak ve diğer yerlerde katil üreten fabrikalarının sistematik tezgahları burada da faaliyette! Yaptıkları yayınlarla, yaydıkları tezviratla ve kara propagandayla gençleri öfke ve nefrete kışkırtmalarının vahim sonuçlarını görmemeyi umuyoruz, ama bu ihtimali gözardı da etmiyoruz.

Kenan Çamurcu