Suriye İhvan'ı Ne İstiyor ?
I LOVE YOU NATO! YAŞASIN BEYAZ SARAY, YAŞASIN İŞBİRLİKÇİLİK !
Amerika, Türkiye'yi de yanına alıp bölgesel müttefikleriyle birlikte, Arap Birliği tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir kararı çıkartmıştı: Arap Birliği ülkeleri, Suriye'nin üyeliğini askıya alıp bu ülkeye yaptırım uygulama kararı çıkarttı.
Ardından Arap Birliği ülkeleri, Suriye'ye ultimatom vererek, Suriye'de gözlemde bulunmak üzere Arap Birliği ülkelerinden oluşan gözlemci delegasyonun ülkeye girip serbestçe gözlem yapmalarını izin vermesini, aksi takdirde daha ileri yaptırımlar alacaklarını açıkladı.
Suriye rejimi, Arap Birliği'nin bu isteğini kabul ederek, gözlemcilerin ülkeye girmesine e değişik kentlere gidip incelemelerde bulunmasına izin verdi. Gözlemcilerin alanda yaptıkları incelemelerde, istenilen sonucu alamayacakları anlaşılınca, Amerika bu şimdi de "Sen Aradan çekil, sıra bizde" demeye başladı. Tabi ki bunu Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney değil de, Suriye muhalefeti başkanı Burhan Ghalyon ve Konsey sözcüsü Muhammed Sermini söylüyor.
Beklenmedik bir gelişme değil bu aslında. Biz aylar öncesinden, Suriye üzerinden bu oyunun oynandığını belirttiğimizde, bizleri iftiracılıkla, Suriye devrimini karalamakla suçlayanlar, şimdilerde, bu senaryonun tamamlanmasındaki rollerini yerine getirmenin çabası içindeler.
Suriye Ulusal Konseyi Başkanı veya sözcülerinin açıklamalarına yer verdiğimizde, bunun Suriye muhalefetine teşmil olunamayacağını, Ghalyun'un açıklamaları üzerinden Suriyeli devrimcilerin mahkum edilemeyeceğini belirten bazı kardeşlerimiz, sanırım, Suriye İhvan-ı Müslimin hareketi liderlerinden Faruk Tayfur'un yaptığı açıklamaları duymuşlar ya da okumuşlardır.
Gerçi İhvan lideri Tayfur, Riyad el Şefka ile birlikte, Suriye Halkıyla Dayanışma Plafformu'nun öncülüğü altında İstanbul Fatih Reşadiye otelinde düzenlediği basın toplantısında, Batılı ülkelerin dışişleri bakanları ile görüşmelerini dile getirmişti. Yani, İhvan, Suriye'ye yönelik "insani koridor" "güvenlik bölgesi" adı altında bir "dış müdahale" zeminini hazırlamak için diplomatik çabalarını uzun süredir sürdürmekteydi.
Artık Suriye Ulusal Konseyi ihvan ile birlikte bir bütün halinde, Suriye'ye dış müdahale yapılması çağrısını en yüksek sesle dile getiriyor: "BM Güvenlik Konseyi, Suriye'de sivillerin korunması için müdahale etmelidir!"
Söyler misiniz bu cümle ne anlama geliyor?
Libya için daha önce yapılanın Suriye'ye de yapılmasını istemek değil midir bu?
Rusya ile Çin, halihazırda BM Güvenlik Konseyi'nden Suriye'ye karşı askeri bir müdahale kararının çıkmasını veto ettiklerine göre, geriye Amerika, İngiltere ve Fransa kalıyor. O halde, BM Güvenlik Konseyi'nden "Suriye'ye müdahale kararı" çıkamayacağına göre, görev ABD, İngiltere ve Fransa'ya düşüyor.
Tabi bu arada Türkiye ve Arap birliği de hazır kıta bekliyor.
Nitekim Katar Emiri'nin Suriye'ye askeri müdahale çağrısından sonra, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu da, "gözümüzün önünde bir insanlık trajedisinin oluşması durumunda da BM'nin devreye girmesi halinde, BM ile birlikte çalışmaya hazırız" diyerek Türkiye'nin de destek vereceğini şimdiden açıkladı.
ABD'nin, Fransa'nın, İngiltere'nin, Arap Birliği rejimleri veya Türkiye devletinin Suriye konusunda takındıkları tavır bir kenara, İslamcılarımızın bu gelişmeleri izleyiş biçimi gerçekten kelimenin tam anlamıyla yüz kızartıyor.
Bu arkadaşların, doğrudan veya dolaylı olarak bizlere yönelik kullandıkları tüm aşağılayıcı ve suçlayıcı nitelemeleri bir kenara, acaba kendileri nasıl bir ruh haleti içindeler doğrusu merak etmekteyim"
Konunun anlaşılmasına bir katkı olur diye bir örnek verelim:
Gazze savaşı ve bilahare Mavi Marmara katliamı protestoları sırasında, gösterilere katılan bazı Müslüman kardeşlerimizin "Mehmetçik Gazze'ye!" şeklinde slogan attıklarını hatırlarsınız. Bu sloganın manası açıktı: Madem ki başta İslami eğilimleri olan bir hükümet de bulunmakta, madem ki İslam dünyasının ve Filistin'in hamisi Sayın başbakan siyonist katliamları en sert bir şekilde telin etmekte, artık Türk askerleri Gazze ve Filistinlileri savunmak için siyonist rejimin karşısına çıksın, onların saldırganlıklarına, katliam ve barbarlıklarına engel osun"
Bu sloganları en son, Mavi Marmara katliamının ardından siyonist rejim konsolosluğu önünde düzenlenen büyük çaplı protesto gösterisi sırasında işitmiştik. Haziran ayının birinci günüydü. Değişik kesim ve cemaatlerden binlerce Müslüman toplanmıştı Siyonist rejim konsolosluğu önüne. "Kahrolsun İsrail" sloganlarının yanı sıra "Mehmetçik Gazze'ye" sloganları da atılmaya başlayınca, kürsüdeki kardeşlerimiz hemen müdahale ettiler:
Demişlerdi ki:
"Bu slogan Kur'an mantığına aykırıdır. Bir Müslüman laik bir rejimin ordusunu çağıramaz; başörtünün yasaklanmasından İslam'ın sindirilmesine ve Afganistan işgalcisi NATO içinde asker bulundurmaya kadar İslam karşıtlığını gösteren bir ordudan Müslümanların davası için Gazze'ye asker gönderilmesini istemek Kur'an'a aykırıdır"!"
Türk Silahlı kuvvetlerinin ideolojik karakteri ve Kemalist yapısı bir kenara, sonuçta, o sloganı atan kardeşlerimiz, Kur'an'da buyrulduğu üzere, "insanlar arasında müminlere karşı en şiddetli düşman" Yahudi katillere karşı Filistinli kardeşlerimizin savunulması için Müslüman olan askerlerin Gazze'ye gitmesini istiyorlardı, ama kürsüden öylesine sert bir tepki gördüler ki, ortam birden gerilmiş, bazıları öfkeyle kürsüye doğru yürümeye başlamıştı.
O kardeşlerimizi yatıştırmak, Ahmet Ağırakça hocamız ile bize düşmüştü. Bir kardeşimiz "benim bir kardeşim şu anda askerde" diye öfkeyle tepki gösterirken bazı kardeşlerimiz de, "biz buraya niçin geldik, biz Müslüman değil miyiz?" diye tepkilerini yükseltiyorlardı.
Ahmet Ağırakça hoca, kendisinin de bir konuşma yapacağını ve bu hususu düzelteceğini belirterek, uzun süre öfkeli kardeşlerimizi teskin etmeye çalıştı. Nitekim konuşmasında da bu noktaya atıfta bulunan ifadeleri olmuştu"
Allah için, şimdi sormayacak mıyız?
"Mehmetçik Gazze'ye" sloganı atılırken, iki kere üst üste, sert bir şekilde böyle bir sloganın Kur'an'a aykırı olduğunu söyleyen kardeşlerimiz, şimdi nasıl olur da, geçelim Mehmetçiklerin Şam'a gitmesini, emperyalistlerin savaş uçaklarıyla Suriye'yi bombardımana tutması çağrısında bulunanları, "durun bakalım, böyle bir istek ve çağrı, Kur'an'a aykırıdır!" dediklerini duyan var mı?
Peki şimdi, ne oldu, ne değişti?
"Mehmetçik"in emir komutası bizleri Kur'an mantığı adına böylesine hiddetlendirirken, aynı Kur'an mantığı "BM Güvenlik Konseyi Suriye'ye müdahale etsin" "Amerikan, İngiliz, Fransız savaş uçakları bombalarını yüklesin!" çağrısına nasıl yol veriyor?
Buna ni diyeceğiz şimdi? Bu bir NATO tangosu mudur, yoksa, geç keşfettiğimiz fırtınalı bir Amerikan aşkı mıdır?
Şimdi bir daha düşünelim: Allah kimi islah etsin? Şu "utanma basireti" denilen şeyden kimde ne kadar var acaba..?
Yoksa, bu "Kur'an mantığı" denilen ölçü ve hassasiyet, birtakım "stratejik hesaplar"ın kurbanı olmasın"!
Niyet okuma durumunda değiliz ama, Merhum Mehmed Akif'in "eğer ibret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?" sözünü hatırlayarak, Kur'an'ların bir kez daha mızrakların ucuna takıldığını görmek, alınacak "en büyük ibret" olsa gerek"
Dostlarımıza da bir çift sözümüz var:
Suriye üzerinden oynanmak istenen oyunlara baştan beri karşı çıkarken, toz duman altında olup bitenleri uzaktan seyreden kardeşlerimizden bir ricamız olacak; mücadele bazen böylesine zor, yaralayıcı, yorucu ve yıpratıcı olur. Eğer bugünlerde böylesi bir mücadeleyi göğüslemek, kuşanmak bir kenarda kalacaksa, bugün kaybettiklerimizi yarın bir daha telafi edemeyiz. Kardeşçe hatırlatmak istiyorum...
velfecr