Suriye'de Gerçekleri Konuşmak

Suriye'de Gerçekleri Konuşmak

Bu sözlerden sonra eminim ki biz de İrancılıkla, Baasçılıkla suçlanacağız. Ya da Hamalı Şeyh Adnan Arur’un, Dr. Tarık Suveydan hakkında söylediği gibi “yoksa sen de mi şii oldun?” sorusuna muhatap olacağız.

Suriye'de Beşşar Esad rejimine karşı başlatılan devrim girişiminde 10 hafta geride kaldı. Bir halkın özgürlük, adalet ve yönetimde söz sahibi olmak gibi meşru talepleri, zalim bir ailenin geleceği için yok sayıldı.

Mısır, Tunus, Libya ve Bahreyn'deki sahnelerin bir benzeri de Suriye'de görüldü. Suriye'de de katliam, işkence ve hatta tecavüze varan insanlık dışı suçlar işlendi. Şimdiye kadar 1600 sivil ve asker öldürüldü, binlerce kişi de tutuklandı.

Diktatörlere karşı başlatılan her türlü başkaldırının sonuçlarının Suriye'dekinden farklı olmayacağı, halkın özgürlük taleplerinin kanlı bir şekilde bastırılmak isteneceğinden şüphemiz yok. Zaten sokağa inen de kanını ve canını feda edenler de bunun bilincinde.

Temennimiz, dökülen kanların yerde kalmamasıdır. Temennimiz, Suriye'de meydana inen ya da inmek istediği halde inemeyen ama Esad rejiminden "illallah" eden Suriye'deki halk devriminin başarıya ulaşarak, zalim rejimin değişmesidir. Temennimiz, Beşşar Esad'ın yerine Suriye halkının hakkını hukukunu gözeten, ümmetin çıkarlarına hizmet edecek yeni bir iktidarın gelmesidir.

Çünkü Esad sonrası Suriye'deki yeni düzenin, Mısır'da olduğu gibi bölgesel direniş hareketlerine sıcak bakması, ümmetin çıkarı olduğu kadar Suriye halkının sürdürdüğü devrimin de başarıya ulaşması anlamına gelmektedir. Aksi durum sadece Suriye için değil tüm dünya müslümanları için tehlikeli olacaktır. Söz gelimi, "Hizbullah ve İran karşıtlığı" ortak özelliği olan Suriye'deki muhalefet cephesinin, söylemlerini fiile dönüştürmesi, sadece Şiilere değil biz Sünnilere de büyük zarar verecektir.

Nasıl ki bugün Suriye muhalefeti içerisinde yer alan Munir Gadban gibi Suriyeli Müslüman liderler, Hristiyan ve laik Suriyelilerle, "Esad'ı devirme" hedefi için ortak mücadele verebiliyorsa, Amerika ve İsrail'in bölgedeki projelerini, tarihin çöplüğüne atmak için İran ve Hizbullah ile de ortak mücadele verebilirler. Asıl düşman olan Amerika ve İsrail'i bir kenara bırakarak, İran ya da Hizbullah'a karşı mücadeleyi tercih edecek Esad sonrası Suriye yönetimi, şehidlerin kanlarını yerde bırakmış olacaktır.

Suriye'de Gerçekleri Konuşmak

Bundan ötürü Suriye muhalefetini tanımak, hedefleri ve planları hakkında bilgi sahibi olmak Suriye devriminin seyri açısından da önemli olduğunu düşünüyoruz. Şuan devam eden devrimi kimin sürdürdüğü, Suriye'deki devrimi kimin organize ettiği, hedeflerinin ne olduğunu bilmek, devrim sonrası nelerin olacağına dair bizlere bir takım ip uçları verecektir.

Arapça ve İngilizce kaynaklara, Suriye muhalefetinin kimliğini ve Suriye devrimiyle ilişkilerine dair bir çok kaynak olmasına rağmen, Suriye'deki devrime Türkiye'den destek veren haber kaynaklarında yeterli düzeyde bilginin olmadığını görmekteyiz.

Arap liderlerin tahtları, sokaklarda başlayan gösterilerle sallanırken bizler de Türkiye'de, devrimlerin arka planındaki esas muharrik güçleri konuşuyorduk. Mısır'da, Libya'da ve diğer bölgelerdeki devrimlere hangi hareketlerin destek verdiği, kimlerin devrimi yönlendirdiğine ilişkin yorumları konuşmak sorun olmadı.

Fakat sıra Suriye'ye gelince kanlı gömleği dalgalandırmak dışında herşey adeta yasaklandı. Konuşanları denge hesabı yapmakla, İrancılıkla, Baasçılıkla suçlama kolaylığına düştük. Üstelik bunu da gerçekleri konuşmak (!) adı altında yaptık.

Tabi burada, "Suriye'de Gerçekleri Konuşmak", gözleri herşeye kapatarak, nelerin olduğunu ya da olabileceğini düşünmeden, sorgulamadan kanlı gömleği dalgalandırmak mıdır diye sormadan kendimi alamıyorum. Ya da Suriye'de yıllardır zulme maruz kalan halkın sivil isyanından nemalanarak İran, Hizbullah ve hatta Hamas'a karşı dezenformasyonun adı mıdır "Suriye'de Gerçekleri konuşmak."

Bu sözlerden sonra eminim ki biz de İrancılıkla, Baasçılıkla suçlanacağız. Ya da Hamalı Şeyh Adnan Arur'un, Dr. Tarık Suveydan hakkında söylediği gibi "yoksa sen de mi şii oldun?" sorusuna muhatap olacağız.

Her kim ne suçlamada bulunursa bulunsun, hesabımızı Allah'a vereceğimiz bilincinde olarak, devrimci kanada mensup Suriyelilerin web sayfaları başta olmak üzere Visal, Safa, Barada, Orient, El Cezire, el Arabiya, BBC Arabic, France 24, Suriye tv'yi takip ederek, Suriye Devrimi'ne ilişkin değerlendirmelerimizi sunacağız.

Gerçekler : Hizbullah'a Karşı Dezenformas

"Suriye'deki Gerçekleri Konuşmaya", Suriye'deki devrim üzerinden Hizbullah'a karşı yürütülen dezonformasyonla başlayalım. Timeturk'te "Hasan Nasrullah: Bir efsanenin çöküşü" başlıklı bir yazıya düşülen yorumda, Suriye devrimine ilişkin en önemli gerçeklerden (!) birisine işaret ediliyor. Selahaddin adlı yorumcu "Hizbullah militanlari Lübnan'a sığınan Suriyeli gençlere işkence ediyor" diyor.
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=EgbIHQhkRQI

Bu video, ne Selahaddin beyin izah ettiği gibi ne de Arap forumlarında ifade edildiği gibi, 2011 yılında yaşanan olaylara ilişkin değil. Hele hele Suriye'deki halkla hiçbir alakası yok. Videoda yaşanan olaylar, 2008 yılına ait.

Videoda yaşananlar, mezhepdaşımız Fuad Sinyora'nın direnişin telefon şebekesini yasa dışı ilan etmesine yanıt olarak, Hizbullah'ın Mayıs 2008'de gerçekleştirdiği operasyonun görüntüleridir. 2009'da izlediğim bu videoda, Hizbullah savaşçılarının 14 Mart İttifakına mensup şahısları etkisiz hale getirdiği görülmekte. Görüntülerde yerde yatanlardan birisi hariç diğerleri Lübnanlı. Hizbullah savaşçılarının ifadesine göre yerde yatanlardan birisi Suriye'nin Halep şehrinden.

Muhtemelen, videodaki "Bu Suriyeli, Halep'ten..." ifadesinden yola çıkılarak, önümüze sunulan bir oyun bu. İsrail'e karşı mücadelede ümmetin başını kaldıran Hizbullah'ı karalamak için, söz konusu videoyu aslından kopararak, Hizbullah'ı karalamak için bir silaha dönüştürenler kimler? Tam üç yıl önce yaşanan bir olayı, bugün yaşanıyormuş gibi sunmanın adı mıdır "Suriye'de Gerçekleri Konuşmak?"

Hizbullah karşıtı iftiraların havada uşuştuğu, haberlerdeki doğruluğun arka plana atıldığı, "Hizbullah'a çamur atın, izi kalsın" ilkesinden hareket edilerek uygulana dezenformasyonun adı mıdır "Suriye'de Gerçekleri Konuşmak?"

Ya da yalancı tanıkların ifadelerinden hareketle "Hizbullahçılar, Suriye'deki halk gösterilerinin bastırılmasında rol oynuyor. Suriye halkını Hizbullahçılar ve İranlılar katlediyor" hikayelerinin ardı sıra gitmek midir "Suriye'de Gerçekleri Konuşmak?"

Gerçekler: Yalancı Tanıklar

Lübnan eski başbakanı Refik Hariri suikastini yakından takip edenler, Zuheyr Sıddık ismini yakından bilirler. Suriye istihbaratının eski subaylarından Sıddık, Hariri davasındaki yalancı tanıkların başı olarak kabul edilir. Hariri davasını soruşturan uluslararası savcılar, Sıddık'ın itiraflarının yalan olduğunun açığa çıkmasından sonra davayı yeniden başlatmış, yalancı tanıkların suçlamalarından ötürü 4 yıl haksız yere hapis yatan 4 subay serbest bırakılmıştı.

Sıddık'ın yalancı tanık olduğunun deşifre olmasına rağmen Hizbullah mensuplarını hedef alan yeni iddianeminin hazırlanmasında yine onun itiraflarına yer verildiğini biliyoruz. Sıddık'ı son olarak 2010 yılı sonunda katıldığı bir televizyon programında izlemiştim. O programda Sıddık, Hizbullah'a meydan okuyor, Uluslararası Mahkeme'nin Refik Hariri suikastine ilişkin ilan edeceği iddianamenin, Hizbullah'ın sonunu getireceği tehdidinde bulunuyordu.

Fakat Sıddık'ın, Suriye halkının kanı üzerinden kirli emellerini gerçekleştirmek için devrimcilerin safına katıldığından haberim yoktu. Suriye'deki devrime ilişkin haberleri an ve an veren Safa ve Visal'ında, Sıddık'ın sesini duyunca oldukça şaşırdım. Meğer Hollanda'da yaşayan Sıddık, devrimin ilk günlerinden itibaren Safa ve Visal kanalına telefonla bağlanarak, Hizbullah ve İran karşıtı provakatif söylemlerde bulunuyormuş.

Sıddık, Hizbullahçıların otobüslerle Suriye'ye girerek ellerini Suriye halkının kanlarına bulaştırdığını anlatıyor. Sıddık'a göre güya Hizbullah'a ait 5 otobüs Suriye'ye girdi ve halka karşı düzenlenen silahlı saldırılara katıldı.

Hizbullah mensuplarının Suriye'deki kanlı eylemlere giriştiği iddiaları, Hamalı Selefi Şeyhimiz Adnan Arur'un Safa ve Visal kanalındaki programlarında da zikredilmişti. Homs şehrinden telefonla Safa televizyonuna bağlanan bir görgü tanığı "bölgede yabancı şahıslar görüyoruz. Bu kişiler, ya İranlı ya da Hizbullahçıdır" diyor.

Zuheyr Sıddık son olarak 9 Haziran Perşembe günü, Şeyh Arur'un konuk olduğu programa telefonla bağlandı ve her zaman yaptığı gibi İran'a tehditler savurdu. Tehditlerinde çıtayı yükselten Sıddık, İran'dan Suriye'deki vatandaşlarını geri çekmesini, aksi takdirde hepsinin katledileceğini söyledi. Daha önce de Beşşar Esad'ın devrilmesinden sonra Suriye'deki İran büyükelçiliğinin kapatılacağı uyarısında bulunmuştu.

İran ve Hizbullah hakkında ortaya atılan bu iddiaların elle tutulur hiçbir yanı olmamasına rağmen, Türkiye'deki haber sitelerinin manşetlerine konu olabildi. Aramızdan bazılarının Hizbullah'a, İran'a ya da Şiilere karşı kinleri olabilir. Ama bu kin, hiçkimseyi adaletsizliğe sevketmemeli. Çünkü kinin adaletsizliğe dönüşmesi halinde, sizlerin güvenilirliğinizi zedeleyebileceği gibi devrimcilere verilecek desteğin nakıs olmasına da yol açacaktır.

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır." (Maide/8)

İşte Tımetürk.com'da yayınlanan o haber

Velfecr/ İsa Eren