TIMETURK"ÜN Şİİ FOBİSİ

TIMETURK"ÜN Şİİ FOBİSİ

Her Müslüman, İslami Vahdete yönelik sorumluluğunun bilincinde olmalı ve sorumluluklarını kararlılıkla yerine getirmelidir.

Rast Haber / Sedat AKMERCAN

Ortadoğu'da yaşanan halk hareketleri, yeni yüzyılı şekillendirecek olan kitlesel değişimin temellerini oluşturacak. 

    Söz konusu bu değişimin niteliklerini ve stratejik hedeflerini doğru saptamak gerekiyor. 

    Hareketlenmelerin yaşandığı coğrafyalar, içinde barındırdığı dinamiklerin ve küresel değişim ihtiyacının rüzgârında savrulmaya devam ediyor. 

    Egemen güçlerin stratejik hedefleri ve direnen Müslüman halkların beklentileri arasında, kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. 

    Gerek Siyonist ve Emperyalist hedefler, gerekse Müslüman halkların beklentileri konusunda doğru saptamalarda bulunmak gerekiyor. 

    Birbirini tetikleyen söz konusu halk ayaklanmalarının, küresel denge politikalarının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. 

    Küresel güçlerin talepleri ve ayaklanan halkların hedefleri sorgulanmadıkça, sağlıklı sonuçlara ulaşmak ve sorumlulukları tespit etmek zorlaşacaktır. 

    Devrimlerin başarıya ulaşması ve yaşaması için, doğru ve haklı talepler üzerinde gerçekleşmesi en temel zorunluluktur. 

    Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler de bu düzlemde ele alınmalı, tercihlerin ve eylemlerin ne tür sonuçlar doğuracağı ve hangi hedeflere hizmet edeceği sorgulanmalıdır. 

    Uluslararası platformlarda; birçok kuruluş, strateji merkezi ve diplomatik gözlemciler, yaşanan devrimlere yönelik analizler yapıyor. Öne sürülen görüşler de haliyle, hizmet edilen anlayışların hedeflerine dönük nitelikler kazanıyor. 

    Hiç kuşkusuz, yaşanan sürecin şekillenmesinde en etkili faktörlerden biri de medyadır. 

    İletişim silahını elinde bulunduran medya, benimsediği tercih doğrultusunda kitlesel psikoloji yöntemlerini kullanarak olayların niteliklerini değiştiriyor ve zihinsel karmaşa yaratarak, ciddi yanılgıların yaşanmasına zemin hazırlıyor. 

    Nitekim Ortadoğu'da yaşanan olaylar hakkındaki farklı algı ve tepkilerin nedeni de medyanın zehirli telkinleridir. 

    Siyonist sermayenin hakimiyetinde bulunan global medyanın, tercihler noktasındaki yaklaşımı anlaşılabilir belki ama İslami söylemlerle, Müslümanların çıkarlarını savunduklarını iddia eden kalemlerin, temelsiz ve tutarsız mazeretlerinin anlaşılabilir hiçbir yönü yoktur. 

    İslami söylemlerle ortaya çıkıp, küresel düzenlerin çıkarlarına hizmet eden anlayışlar, yakın gelecekte üstlendikleri misyonun utancını yaşayacaklardır. 

    TIMETURK Haber Sitesinde 23.07.2011 tarihli Yusuf KORKMAZ imzasını taşıyan, '' ORTADOĞU'DA DENGELER NE KADAR DA FARKLIYMIŞ! '' başlıklı yorum, bütünüyle zihinsel karmaşayı hedefleyen, Müslümanların dikkatlerini mezhebi ihtilaflara ve ayrılıklara yönelten, Siyonist ve Emperyalist hedefleri göz ardı eden, tutarsız ve ciddiyetten uzak bir anlayışın ürünü olarak karşımıza çıkmıştır. 

    Yusuf KORKMAZ'IN, zihinlere enjekte ettiği zehirli yorumu ile varmak istediği sonuç kısaca şöyle: 

    Denge farklılıklarından söz ederek küresel güçlerin bölge üzerindeki hesaplarından çok, yapay bir Şii-Sünni hesaplaşmasının varlığı iddiasında bulunuyor.  

   Anti-emperyalist söylemlerin, varlığını iddia ettiği Şii-Sünni ihtilaflarını arka plana ittiğini savunuyor. 

    '' Şii-Sünni dengeleri '', '' Şii hilali '' ve '' İran Şii yayılmacılığı '' gibi, İsrail ve Amerikan patentli terimleri gündeme taşıyarak, başkalaştırma amacını ortaya koyuyor. 

    Ortadoğu ve İslam dünyasında yaşanan tüm gerginliklerin arka planında, '' Şii-Sünni ihtilafının '' yattığını iddia ederek, Emperyalist ve Siyonist müdahaleleri meşrulaştırıyor ve dikkatleri asıl gerçeklerden uzaklaştırıyor. 

    Özellikle ''Şii hilali '' terimine dikkat çekerek, Sünni hassasiyetlerin istismarına dönük ilkesiz bir tavır sergiliyor. 

    Bahreyn ve Suriye olaylarını tutarsız bir şekilde karşılaştırıyor ve çok farklı nitelikler taşıyan bu olayların, Şii-Sünni ihtilafı olarak algılanmasını hedefliyor. 

    Bahreyn halkının büyük bir kısmının Şii olduğu için Sünni iktidara karşı ayaklandığını, Suriye halkının da azınlık Alevi iktidara karşı ayaklandığını iddia ediyor. Böylelikle direnişleri anti-emperyalist boyuttan soyutlayarak, mezhep ayaklanması şeklinde gösteriyor. 

    Bununla da yetinmeyerek, bölgedeki en etkin anti-emperyalist güç olan İran'ı, '' Şii yayılmacılığı '' ile suçlayarak, Sünni hassasiyetleri tahrik ediyor. 

    Lübnan-İsrail savaşında dayanışma sergileyen Müslümanların, Bahreyn-Suriye ikileminde bölündüğünü iddia ederek, Müslümanları önyargı ve karamsarlık girdabına itiyor. 

    Bahreyn devriminin bir Şii ayaklanması olduğunu iddia ediyor, halkı katleden El Halife rejimini göz ardı ederek, İran ve Suudi Arabistan arasında bir mücadele yaşandığını savunuyor ve böylelikle asıl sorumluların tanınmasını engelliyor. 

    İran'ın, '' devrim ideolojisi '' ihraç ettiğini ve '' Şii yayılmacılığı '' amacını güttüğünü, Suriye konusunda ikili davranarak, duruşunu zedelediğini iddia ediyor. 

    İran ve Hizbullah'ın, Suriye yönetimini korumakla, tüm inandırıcılığını kaybettiğini savunarak hem İran'ın hem de Hizbullah'ın onurlu duruşlarını aşağılayıcı bir tutum sergiliyor. 

    İran Devrim Lideri Ayetullah Hamenei'in '' devrimler Allah'ın vaadidir '' açıklamasına atfen; İran'ın Suriye konusundaki tutumundan dolayı pişmanlık duyduğunu, bu açıklamanın da taktiksel olduğunu ve hiçbir inandırıcılığının olmadığını iddia ediyor. 

    Bununla da yetinmeyerek; kusursuz siyasetlerle, Siyonist ve Emperyalistleri diz çöktüren Ayetullah Hamenei'in, taktiksel davrandığını ve inandırıcı bulunmaması gerektiğini savunuyor. 

    Aslında cahilce sergilenen bu işgüzar tutum, Yusuf KORKMAZ'IN ve düşüncelerinin dayandığı temeller hakkında somut yargılara varmak için yeterlidir. 

    Ortadoğu'da yaşanan sorunların, Müslümanların iç hesaplaşmalarından kaynaklandığını, haliyle Siyonist ve Emperyalist müdahalelerin yersiz olmadığı inancına vurgu yapıyor. 

    Anti-emperyalist söylemlerin, sorunların temelini oluşturan mezhep ihtilaflarının görülmesini engellediğini iddia ederek, dikkatleri mezhep ihtilaflarına yönlendiriyor. Siyonist ve Emperyalist hedeflerin gündem dışı kalmasına zemin hazırlıyor. 

    Söz konusu zehirli yorumun en can alıcı bölümünde ise '' girilen bu yeni dönemde artık, anti-emperyalist komplo teorilerini bir kenara bırakarak, mezhep temelli Şii-Sünni hegomonik mücadelesine yönelik konuşup, yazacağız '' diyerek, bunun çok daha doğru bir tercih olduğu iddiası ile hangi amaca hizmet ettiğini açıkça ortaya koyuyor. 

    Okuyucuların zihninde, acaba bu adam '' düşüncelerinin hangi amaca hizmet ettiğinin '' farkında mı sorusu oluşacaktır. 

    Evet, bence farkında" 

    Özellikle '' bundan sonra konuşulması ve yazılması gereken hususlara '' yaptığı vurgu ile hiç kuşkusuz zihinlerde oluşan bu soruyu yanıtlıyor. 

    Yaşanan bu kritik süreçte Müslümanların ihtiyaç duyduğu işbirliği, dayanışma ve İslami Vahdete zarar verecek bu tür temelsiz düşünceler, Siyonist ve Emperyalist hedeflere hizmet edecek bir zemini hazırlamaktır. 

    Şii dünyanın en etkin ve saygın otoritesi Ayetullah Hamenei ve Sünni dünyanın en etkin ve saygın otoritesi El Ezher Şeyhi, Müslümanların vahdetine ve geleceğine yönelik açıklamalar yaparken; Yusuf KORKMAZ gibilerin, bunun aksine hizmet ediyor oluşları, duyarlı Müslümanların dikkatinden kaçmamaktadır ve kaçmamalıdır! 

    Yaşanan bu kritik süreçte sarf edilen her söz, ortaya koyacağı sonuçlar açısından, çok ciddi sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. 

    Müslümanların, önyargılardan, mezhebi taassuplarından, küresel sömürgeciler ve yandaşlarının telkinlerinden-tuzaklarından uzak durmaları ve uyanık olmaları gerekiyor. 

    Müslümanlar, sahip oldukları kültür ve inanç mirasının yanında; ortak değerler etrafında birleşmeli, Kurani prensiplere uygun bir dayanışma sergilemeli, sinsi komplolar karşısında güçlü ve kararlı bir tutum ortaya koymalıdırlar. 

    Ümmeti dört bir yandan kuşatan kirli provokasyonlar ve başkalaştırma stratejilerine karşı, siyasal bütünlük içeren bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. 

    Müslümanların her alanda gelişme kaydeden yükselişleri, Siyonist İsrail ve Emperyalist Amerika'yı endişelendirmektedir. Bölgedeki varlıkları ve çıkarları tehlikeye giren bu güçler, mevcut tüm olanakları kullanarak etnik ve mezhebi ihtilafları gündeme taşıyorlar. 

    Ne yazık ki sözde Müslüman bazı kalemler de onların bu çırpınışlarına eşlik ederek, Müslümanları bu vahim tehlike ile karşı karşıya bırakacak bir zemin için hizmet ediyorlar. 

    İslam coğrafyasında yaşanan devrimlerin, başarıya ulaşmasının tek yolunun, İslami Vahdet ve dayanışmadan geçtiği unutulmamalıdır. 

    Aksi halde, sonuç değişmeyecek ve yeni yüzyıl, Siyonist İsrail ve sömürgeci Amerika'nın lehine şekillenecektir. 

    Her Müslüman, İslami Vahdete yönelik sorumluluğunun bilincinde olmalı ve sorumluluklarını kararlılıkla yerine getirmelidir.