Türkiye"de demokrasi tarihi ve Nurculuk

Türkiye"de demokrasi tarihi ve Nurculuk

Adını tarihî seyrine işaretle III. Meşrutiyet koyduğum bir dönemin ilk yazısını yazarken Başbakan’ın teşekkür konuşması ekranlara yansıdı. Bugün gelinen noktada Nur talebelerinin...

Adını tarihî seyrine işaretle III. Meşrutiyet koyduğum bir dönemin ilk yazısını yazarken Başbakan'ın teşekkür konuşması ekranlara yansıdı. Bugün gelinen noktada Nur talebelerinin 70 yıllık hukuk mücadelesinin çok önemli bir katkısı vardı. -Konuyu siyasallaştırma endişesi bulunmakla birlikte- asıl teşekküre ve hatırlanmaya layık insanların bu mücadelenin içinde fiilen bulunmuş Anadolu insanları olduğu hayalime takılıp kaldı. Bu yazı ile bu vefa borcuna işaret etmek istedim.

10 yıl kadar önce Avrupa dillerine tercüme edilmek üzere fakirden bir tarihçe hazırlamam istenilmişti. Cahil cesur olur kabilinden bu işi üzerime almıştım. Arnavutça, Urduca ve İngilizce çevirileri yapılan eserin ithaf cümleleri bu vefa borcuna işaret ile başlamıştı:
"Sizlar karanlık bir çağı aydınlattınız!
Sahipsiz dağlara sürgün edilen asrın garibini sahiplenmiş,dağ başlarında, tarlalarda, kandilli toprak damlarda Nur Risalelerini çoğaltmış, bu gün çoğu unutulmuş, isim ve resimleri kaybolmuş, şan ve şöhret nedir bilmez temiz Anodolu insanları"!
Ruhlarınıza binlerce Fatiha!"

Daha önceki yazılarımdan birinde "Türkiye'de demokrasi tarihi Nurculuk tarihi ile başlar" tarzında bir ifade kullanılmıştı. Ne varki bu tarihi hakikati ortaya koyup gelecek nesillere aktaracak çalışmalar yapılmadı. (Son Şahitler türündeki kayıtlar bu açıdan önemlidir. Ancak Risale-i Nur mahkemelerinin Türkiye'de yürütülen hukuk mücadelesine katkısını konu alan hukukî ve sosyolojik eserler henüz ortaya konulmadı.)

Geçen 70 yıl zihnimizde ve ruhumuz üzerinde çok kötü hatıralar bıraktı. Esasen inkarcı rejimin ağır baskısı altında yetişen Müslümanlar normal insanlar değildir. O yüzden Türkiye'deki değişimden hakkıyla yararlanmak mümkün olmayacaktır. Daha açık bir ifade ile medenî, onurlu, kendine güven içinde sosyal meselelere sahip çıkan bireyler olma, kendini saklama ihtiyacı duymadan haklarını savunma istibdat dönemlerinde yaşamış insanlardan beklenilecek davranışlar değildir. Bizler istibdatların eksik bıraktığı yanlarımızla yaşamaya adeta mahkumuz!

Sözü fazla tatsızlaştırmadan unutulmuş hayatlardan iki ayrı örnek vermek istiyorum. Bunlar bugün kavuştuğumuz Meşrutiyetin değerini anlama, istibdat dönemini yaşamış insanların hatıralarını canlı tutma için önemlidir. Şairin deyişiyle "İstikbalin kıymeti bu hatıralarda saklıdır."

OKULLARDA İSLAMİYET ALEYHİNDEKİ ÇALIŞMALAR TAKDİR GÖRÜRDÜ

Yeni İstanbul ve Yeni istiklâl Gazeteleri Nazilli Lisesinde yaşanan bazı olayları sayfalarına taşımışlardı. (15.1.1964) okulda ciddi bir İslamiyet düşmanlığı vardı ve iki Nur talebesi okuldan atılmışlardı: Senatör Ömer Lûtfi Bozcalı bu haberleri Senato'ya taşıdı:
1. Nazilli Lisesi Müzik öğretmeni Tennure Arda bir dersinde, kilise çan seslerinin çok hoş olduğunu, ayrıca Hıristiyan Dinini beğendiğini ve aynı duyguyu öğrencilerinden de beklediğini söylemiştir.
2. Aynı öğretmen ezandan nefret ettiğini söylemiş, bu sesin manasız ve kulak tırmalayıcı olduğunu ifade etmiştir.
3-İslâmiyeti ve ezanı savunmak isteyen bir öğrenciye "ulan örümceklenmiş kafa, ulan it" diye hitap etmiş ve öğrencilere, "böyle gericileri aranızda barındırmayın" demiştir.
4. Resim öğretmeni Şevket Türkay bir dersinde, çan ve org seslerinin kendisini büyülediğini söylemiştir.
5. Mukaddesatçı iki öğrenci, okuldan uzaklaştırılmıştır.
6. Okulda millî ve dinî eserlere karşı amansız bir mücadeleye girişilmiştir.

Milli Eğitim Bakanı, İbrahim Öktem öğretmenlerin sözlerini eğitsel mahiyette bulduğunu açıklamıştı.
"Müzik öğretmeni Tennure Arda'nın Hıristiyanlık propagandası yaptığı, ezanı tahkir eder ifadeler kullanarak İslâmiyeti ve ezanı savunmak isteyen bir öğrenciye ağır şekilde hakaret ettiği iddiası tamamen yalandır. 1963 Kasım ayının ilk haftasında derste bir öğrenci, haç kolye takan Amerikalı barış gönüllüsü bir İngilizce öğretmeni için, "Türk Okulunda haç kolye takıyor, bu ne demektir? Bunlar Allahsızdır" tarzında yakışıksız sözler söylemiştir. Bunun üzerine adı geçen müzik öğretmeni de, iddia ile hiçbir ilgisi bulunmayan ve bu yanlış zihniyeti düzeltmek amacıyla, tamamen eğitsel mahiyette bir konuşma yapmıştır. Bu tarihten tam iki ay sonra, öğrenciler arasında yapılan bir aramada, iki öğrencinin üzerinde Nurculukla ilgili, teksir edilmiş bazı yazılar bulunmuş ve bu öğrenciler, tasdikname ile okuldan uzaklaştırılmışlardır. İşte bu asılsız ve yakışıksız iddia, okuldan uzaklaştırılan bu iki öğrencinin isnadıdır.

"Resim öğretmeni Şevket Türkay'ın bir dersinde çan ve org seslerinin kendisini büyülediğini ifade ettiği şeklinde iddia edilen sözlerin de, okuldan uzaklaştırılan yine bu iki öğrencinin, müzik öğretmenini itham eden sözlerine karşı verdiği ve iddia ile hiçbir ilgisi bulunmayan, eğitsel bir cevaptan ibaret olduğu anlaşılmıştır Mukaddesatçı iki öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığı yolundaki iddianın ise, üzerinde Nurculukla ilgili, teksir edilmiş yazılar bulunan sözü geçen iki öğrenciyi hedef tuttuğu anlaşılmıştır." (C. Senatosu B: 46 O: 1; 25. 2. 1964)

Üzerinde bir iki sahife Risale bulundurmak okuldan atılma sebebi sayılırken esasen yalanlanmayan iddialar "eğitsel mahiyette konuşmalar olarak" bakanın iltifatına ve himayesine mazhar olmaktaydılar.

NURCULARIN FİŞLENMESİNDE ÜNİVERSİTE HOCALARI GÖREV ALDILAR

bediuzzamanin-talebeleri-foto_56431_1.jpgNur talebelerini bir hayat boyu fişlemekle görevli üst düzey bürokratlar ve üniversite hocaları vardı. Bunlardan biri daha sonra Ergenekon canavarına kurban edilecek olan Bahriye Üçok'tu. Üçok bu hizmetinin karşılığı olarak ya senatör olarak ya da milletvekili olarak mecliste bulunur, kendisine ulaştırılan fişlemelerin takibini yapardı. Verdiği araştırma önergelerinden birinde şu isnatlarda bulunmuştu:
"Zeynep Münteha İlahiyat Fakültesinde nurcu-şeriatçı eylemlere katılmış, bu fakülteyi işgalci öğrencileri ile birlikte işgal etmiş, İstanbul'da verdiği bir konferansta: "Şeyh  Sald'in arkadaşlarının, onun davasını gerçekleştireceği" sözü gazete manşetlerine geçmiştir.
12 Mart öncesine kadar her yıl belli bir günde, Türkiye'deki nurcuların kutsal tanıyıp toplandıkları Van Kilisesine Zeynep Münteha da gitmiş ve nurculuğu Kürtçülüğü tam olarak ispatlanmıştır
Zeynep Münteha'nın eşi birkaç hafta önceki bir operasyonda ele geçen 69 nurcudan biridir ve hâlen tutukludur. Bugünlerde Zeynep Münteha'nın en önemli görevi tutuklanan nur talebelerinin evlerini gezip baba ve annelerine "Böyle mücahit evlât yetiştirdiğiniz için sizleri tebrik ederim, orası Medrese-i Yusufiye, bu herkese nasip olmaz"  demekte imiş."

Bahriye Hanım, Ergenekon çetesi tarafından yapılan bir suikast ile hayatını kaybedene kadar Anadolu'dan kendisine ulaştırılan fişlemeleri meclis gündemine taşımaya devam etti.  Bunlardan 1977 tarihli bir önergesi de şöyleydi:

Sayın Hasan Aksay Devlet Bakanı Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla rica ederim.
1. Manisa Vakıflar Müdürü İlhan İşbilen ve yurt Müdürü Şeref Kuru gece ders çalışma saati bittikten sonra öğrencileri de dersliklerde toplayarak Said-i Nursî'nin risalelerini Türkçeye çevirip nur dersleri vermeye çalışmışlar mıdır?
2. Bu iki Müdür sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının dine aykırı olduğunu, hilâfet kurallarına göre yönetilmemiz gerektiğini öğrencilere aşılamakta mıdırlar?
3. Manisa Vakıflar yurdunda Müdür Şeref Kuru tarafından görevlendirilmiş iki kişinin öğrencilere nur risalelerini okuyarak nurculuk eğitimi yaptıkları doğru mudur?
4. Sınav sonucu yurtta kalmaya hak kazanan 116 ortaöğretim öğrencisine, kayıtları yapılırken, imza karşılığında Said-i Nursî'nin kitapları verilip bu öğrenciler bu kitapları okumaya zorlanmışlar mıdır?
5. Üzerinde yurt mührü bulunan Tabiat Risalesi ve Yirmi Üçüncü Söz adlarındaki risalelerin öğrenci yurtlarındaki kitaplıklarda bulunmasını ve bunların öğrencilere okutulmasını uygun buluyor musunuz?
6. Yukarıdaki hususlar doğrusu ise ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz? Değilse bu yoldaki yayınları şimdiye kadar niçin yalanlamadınız?
Kontenjan Senatörü Doç. Dr. Bahriye Üçok

Bu defa iktidarda Milli Cephe hükümeti vardı,  konu Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığı ile tahkik edildi:
Manisa Vakıflar Müdürlüğü nezdinde yapılan incelemede:
a) İddia edildiği üzere yurt kütüphanesinde mevcut demirbaş defterinde adı geçen eserlerin kayıtlı olduğuna dair hiç bir eser ve emare bulunmadığı.
b) Genel Müdürlükçe belletmenlik yapmaları tensip olunan resmi belletmelerden gayri kimsenin görevli olmadığı yönetmelikte belirtilen şekilde hareket edildiği.
c) Yurt öğrencilerine hiç bir surette mevzubahis olunan kitaplardan verilmediği, okumaları için tavsiyede bulunulmadığı.
d) Yurt Müdürü Şeref Kuru'nun öğrencilerin günlük durumlarını gerektiren sosyal ve ahlaki konular dışında öğrencilere maksatlı olarak konuşmadığı.
e) Aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesinde çıkan bir haber üzerine mahallî Cumhuriyet Savcılığının yaptığı aramada yurt öğrencilerinden birine ait mezkûr eserlerden bir kaç tane çıkmış olduğu, C. Savcılığında ifadesine müracaat edilmiş, hakkında tahkikat gerektirir cezaî işleme lüzum hissedilmediği için aynı gün öğrenci salınmıştır

Vakıflar Genel Müdürü Ömer Faruk Diker Genel Müdür Yardımcısı V.
(TC. Devlet Bakanlığı 22. 9. 1977 Sayı: 5011/3267)

MEŞRUTİYET NİMETİ

Geçen haftaki yazımın erken bir yazı olduğunu fark ettim, ama çok önemli bir yazı olduğu referandum sonuçları ile ortaya çıktı. Esasen bu iki yazı yer değiştirmeliydi. Hürriyetin iki önemli şartı kalplerin ittihadı ve İslam milletinden olma şuurunun bölücülüğü önleyebilecek şekilde canlı olmasıdır. İstibdadın geri dönmek için kullanabileceği tek yol bölücülük isnadıdır. Bu yüzden hür eşit bireyler olma yolunda atılacak adımlar son derece önemlidir.

 

Ramazan Balcı/Risale Haber