Yargıya Baskının Daniskası Budur İşte
Yargıyla siyaset karşı karşıya...
Yargıyla siyaset karşı karşıya.
Hâkimleri zorla kendi siyasi perspektiflerine uymaya zorluyorlar.
Siyasetin kanatları vardır, uçurumdan aşağı atsanız da kendi kıvraklığıyla ve farklı formlarda hayatını idame ettirebilir.
Ama adaleti uçurumdan aşağı yuvarlarsanız onu öldürürsünüz.
Tabloya bakar mısınız?
Yeter ki milletvekili seçil.
"Millet iradesi onları TBMM'de görmek istiyor" manipülasyonuyla hukuku salla gitsin öyle mi?
12 yaşındaki meşhur Victor Hugo için doktor "harika çocuk" demiş.
Edebiyatın imparatoru Victor Hugo daha çocukken, büyüdüğünde Chateaubriand kadar büyük bir adam olacağını söylerdi.
Oldu da.
Peki, Hugo'nun ülküsü Chateaubriand ne derdi?
"Adalet, milletlerin daimi yiyeceğidir."
Yiyecek stokunuzu yersiz mevsimlerde tüketir de üretemezseniz açlıktan kıvranarak ölürsünüz.
Milletlerin akıbeti de budur.
Her daim de böyle olmuştur.
Suç işleyen devlet adamlarını ve elitleri cezalandırmayan, onlara kör olan hukuk sistemleri, ülkeleriyle birlikte tarihe karışmıştır.
Sadece ve sadece, milletvekili seçildiler diye tutuklu vekiller için tahliye kararı vermek, adalet rezervini tüketir, ayrımcılığa zirve yaptırır.
Kaçma şüphesi yok olabilir ama delilleri karartma tehlikesi serbest bir milletvekili statüsüyle daha da artar.
Sanığın sosyal statüsü yükseldikçe, delilleri karartma tehlikesi yükselir.
Sebahat Tuncel ile ilgili tahliye kararı emsal değildir zira bu Yargıtay kararı değil.
Millet iradesi, seçtiği temsilciler hukukun üstüne çıksın veya onu gerektiğinde dolansın diye değil, hukuka sahip çıksınlar diye tecelli eder.
Millet iradesi, hukukun ayağında pranga değil, hukukun üstünlüğünün nişanesi olan bir baş tacıdır.
Fakat Haberal, Balbay ve Engin Alan, öte yandan KCK tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için ortam oluşturulup, yargı ağır bir baskı altına alınıyor.
Ergenekon, Balyoz ve KCK tutukluları hangi "hukuki makyaj" altında serbest bırakılırsa bırakılsın, hukukçulukla geçen 20 yılıma yemin ederim ki gerekçe hukuki değil siyasidir.
Siyasi temsil üzerinden hukuku eğip bükerseniz, bindiğiniz dalı kesmiş olursunuz.
Böyle bir durumda Maurice Duverger'in dediği gibi hukukun kuvvetinden değil, kuvvetlinin hukukundan söz edebilirsiniz.
Halkın temsilcilerinin oluşturduğu bir hukuk sistemini, halk temsilciliğine dayanarak sabote etmek doğru değil.
17 Mayıs 2011 tarihli "Ergenekon ve KCK'da topyekûn tahliye planı" başlıklı köşe yazımda konuyu enikonu açıklamıştım:
"...Tutuklu sanıklar milletvekili seçilirlerse, mahkemeler bu sanıkları serbest bırakmak zorunda değil.
Zira mahkeme sanığın vekil seçilmesini değil, zorunlu olarak eldeki kuvvetli suç şüphesini, delil durumunu ve CMK kriterlerini dikkate alacak.
...Cezalandırma kuvvetle muhtemelse tahliye düşünülmez.
...Vekil seçilen KCK tutuklusu bağımsız adaylar serbest bırakılmazsa, kuvvetle muhtemel YSK krizindeki kaos yaşanacak.
BDP'liler yine sokakları ateşe verecek.
Bu kaos KCK davasına bakan mahkemeyi kuşatacağı gibi Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan mahkemeleri de etkileyecek.
Yani muhtemel bir KCK-BDP patentli kaostan CHP ve MHP'li tutuklu adaylar da istifade edecek.
Vekil seçilenler serbest bırakılınca, diğer tutuklu Balyoz ve Ergenekon sanıkları "bizim suçumuz vekil seçilmemek mi" itirazına sarılacaklar.
Sonuçta ihtimal ki, Balyoz ve Ergenekon yelpazesindeki davalarda, hazirandan sonra bir tane tutuklu sanık bile kalmayabilir..."
Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, hükümeti cebir ve şiddetle ıskata teşebbüs suçu Mehmet Haberal için de aynı, Veli Küçük için de.
Her ikisi hakkında da ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası isteniyor.
E. Korg. Engin Alan hakkında Balyoz Darbe Planı'ndan ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis isteniyor.
Org. Bilgin Balanlı da aynı suçtan tutuklu.
Ama vekil olanlara tahliye gerekir öyle mi?
Kusura bakmayın ama anayasal eşitlik, seçimle bozulmaz.
Hukukun namusunu korumazsanız, o namussuzla yaşamak zorunda kalırsınız.
Gültekin Avcı/Bugün