"Yeter Ey Zalim !"

"Yeter Ey Zalim !"

Bazen meseleleri kavramakta işi çok uzatırız. Olduğundan daha büyük hale dönüştürür sonra da meselenin kavranmasının çok güç olduğundan ya da çok derin olduğundan dem vurarak...

İnanmak ve İman Etmek

İbrahim Küçük / Tevhidhaber

Bazen meseleleri kavramakta işi çok uzatırız. Olduğundan daha büyük hale dönüştürür sonra da meselenin kavranmasının çok güç olduğundan ya da çok derin olduğundan dem vurarak bir yerden bir yere sürüklenen kalabalıklar denizinde katre olmaktan rahatsız olamadan yaşar gideriz.
Kur''an bu minvalde bizlere çok kestirme denilebilecek net ifadelerle algılanması elzem konuları ana arterleri ile izah ediverir. Detaylar daha çok sünnetteki izah ve uygulamalarla belirginleşecektir. Bu manada "zulüm ve direniş" başlığında Kur''an-ı Kerim''e baktığımızda tüm kıssalar, resul ve nebilerin tüm hayatları Hz. Hüseyin(r.a.)''nın buyurduğu "Hayat; iman ve cihaddır" özlü sözüyle ne kadar da kolayca anlaşılıverecektir.

"Ben kimim? Ne için varım? Nerden geldim nereye gidiyorum ?" gibi sorular binlerce yıldır filozofların zihnini kurcalasa da aklıselim insan "zulüm ve direniş" kavramları çerçevesinde bu soruları birer cümle ile izah edivermiştir. Zulmü üç ana başlıkta tanımlandıran İslam ilimleri, 1- Allah''a karşı işlenen zulüm, 2- Kişinin kendi nefsine karşı zulmü, 3- Kişinin kendi dışındaki canlı cansız diğer mahlûkata olan zulmü olarak maddeler. Allah Teâlâ''nın hukukuna aykırı her davranış, kişinin kendisini emir ve nehiylerden mükellef görmemesi, kendi dışındaki tüm mahlûkatın hakkını gözetmemesi zulüm ve zalim dairesine adım atmışlık olacaktır.

Kur''an bize zulmün her çeşidini anlatır ve her şekilde de mutlak zulme karşı tavır ve direnç göstermemizi emreder. Kur''an''da bizlere işaret edilen zulüm çeşitlerini boyutlandırırsak maksada daha kolay ulaşırız kanaati ile hareket edelim. Kur''an''ı Kerim''de zulümden bahsedilirken dikkatimizi çeken hususlardan biri de zulmün üç farklı şekilde işleniyor olmasıdır. Bunlar;

1-Bireysel işlenen zulümler
2-Toplumsal işlenen zulümler
3-Kurumsallaşan zulümler


Zulmün tarihine baktığımızda önce bireysel başlayan zulüm eğer önü alınamazsa sonra toplumsallaşıyor sonra da kurumsal bir hale dönüşüyor. Kur''an bizlere Hz. Âdem(a.s.)''ın kıssası ile bireysel zulmü ve nasıl bertaraf edilişini muhtelif yerlerde açıklar. Hz. Âdem(a.s.)''ın tevbesindeki "Nefsimize zulmedenlerden olduk" ifadesi bu manada çok manidardır. Yine diğer peygamberlerin kıssalarına baktığımızda zulmün bireysellikten toplumsallığa dönüştüğünü görüyoruz. Bu zulüm çeşidine en güzel örnek Hz. Musa(a.s.) ve İsrail oğulları arasında geçen meşhur itaatsizlik kıssalarıdır.

İsrail oğullarında zulmün bireysellikten toplumsallığa dönüşmesini Kur''an''dan birçok kıssa ile izlemek mümkün. Samiri''nin tapınılan buzağısından tutunda kendi aralarında kan dökmeye varana kadar toplumsal bir itaatsizlik içerisinde yüzen bir toplum ile uğraşan çilekar Hz. Musa(a.s.) ve Hz. Harun(a.s.)''ın ibretlik kıssaları "bu kadar da olur mu?" dedirtecek niteliktedir. Hele bir de Hz. Musa(a.s.)''ın omuzlarında kurumsal firavni zulme karşı duruş yükü varken aynı zamanda kendi toplumundaki çocuksu, muzırca işlenen itaatsizlikler ile uğraşması cidden esef vericidir.
Evet, zulüm bireysel olarak başlar sonra toplumsallaşır ve daha sonra kurumsal hale dönüşür demiştik. Zulmün kurumsallaşması bir diğer mana ile kanunlaşması, var olduğu zeminde zulme meşruiyet kazandırılarak sürekli işlenir hale dönüştürülmesidir. En tehlikeli ve en gayri insani zulüm çeşidi budur. Zira bireysel zulümde(Günah, şirk, kötülük v.s.) zulmün geniş bir alanda aynı anda etki yapması zordur. Bireysel zulme rıza göstermeyenler tavırlarını rahatça alabilirler ya da oradan uzaklaşarak zulme bulaşmaktan imtina edebilirler. Bu toplumsal zulme karşı tavır ve direnç gösterecekler için de geçerlidir. Ancak eğer zulüm kurumsallaşmışsa iş daha farklı boyutlara dönüşecek, devlet eliyle zulmün her birey tarafından işlenmesi için gerektiğinde kolluk kuvvetleri kullanılarak zulmün kapsama alanı genişletilecektir.

Kurumsallaşan zulüm, bu şekilde düşüneceksin, bu şekilde kıyafetler giyeceksin veya şu şekilde giyinmeyeceksin dayatmasını kendi nezdinde meşrulaştıracaktır. Böylelikle kurumsal baskı zulme rıza göstermeyen her bireyi ya da topluluğu kolayca hain ilan ediverecektir. Tarihin neresine bakarsak bakalım zulmün evrim süreci bu şekilde kemale ermiştir. İş dönüp dolaşıp kurumsal adalet ya da kurumsal zulüm bağlamında neticelenecektir.

Zulüm tüm boyutları ile etrafı sardığında zalimlerden olmak istemeyen, zulmü onaylamayan veya zulmün altında inlemekten bıkmış mazlum mustazaf halklar o halde ne yapacaktır? Yarattığını hiçbir zaman kendi başına bırakmamış, Bağışlayan ve Gözeten Yüce Rabbimiz insanlığa gönderdiği elçi ve vahiylerle zulmün olabilecek tüm çeşitlerini ve bunlara nasıl bir sabır ve dirençle karşı duruş serdedileceğini öğretmiştir. Şu bilinmelidir ki; zulme karşı durulması gerekliliği ilk başta insani bir duygudur. Ve bu "zulme karşı konulmalıdır" ruh yüceliği vahiy öğretisi içerisinde metot ve terbiye edilerek, zalimlere kaşı konulurken zalimlerden olmama hassasiyeti ile donatılarak direniş mektebi mezunlarını verecektir.

Zulmün coğrafyayı sardığı anda, şirkin, fenalığın ve baskının gerek toplum eliyle gerekse kurumlar eliyle işlene gelir olduğunda Rabbimiz''in gönderdiği vahiy, susturulmuş mustazafların haykırmak isteyipte haykıramadığı "Yeter ey zalim" fısıltınsın gök gürültüsü edası ile tüm coğrafyada yankılanma halidir. Mazlumların kısık iniltileri ve feryatları vahyi haykıran elçilerin dilinde gür bir sedaya dönüşmüş, harp meydanlarındaki yenilmez yiğitlerin meydan okuyuş naralarını andırmıştır. Tıpkı kimsenin korkudan yüzüne dahi bakmadığı zalim Firavun''a Hz. Musa(a.s.)''ın kardeşi ile birlikte tebliğe gönderilmesi gibi"


Kurumsallaşan zulüm karşısında inleyen halk kitleleri kendilerine gönderilecek bir kurtarıcı beklemek yerine kendilerine zaten daha önceden gönderilmiş kurtarıcıları iyi okumayı öğrenmelidir. Bize vahyin ulaşmasına vesile olan Hz. Muhammed (s.a.v)''i ve Kur''an''daki diğer kılavuz ve elçileri...(selam hepsinin üzerine olsun).

O halde mademki zulümden kurtuluş yolları ve kılavuzları mevcut neden zalimin zulmü hüküm sürmekte? Bu sorunun cevabı şudur; zulümden rahatsız olmakta samimiyetsizlik yok ise Kitap ve sünnet ile bizlere öğretilen kurtuluş metotlarını şimdiki ve gelecekteki zulmü kaldırıcı yeterlilikte olduğunu kavrayamayıp bu kurtuluş çarelerini geçmişin çareleri olarak algılamak gibi yanlışlığa düşülmüş olmasındandır. " Yeter ey zalim" fısıltısının gür bir sedaya dönüşmesini istiyorsak; Kur''an''daki tarihsel bilgileri tarihsel bilince, tarihsel bilinci de imani sorumluluğa dönüştürmeliyiz. Yani Firavun''un karşısında hakkı haykıran Hz. Musa(a.s.)''ın yaşadığına, Nemrud''un karşısına dikilen, en çok sevdiğini kurban edebilmeyi göze alabilen Hz. İbrahim(a.s.) yeryüzünde bir süreliğine yaşadığına inanmanın peygamberlere iman etmek olmadığını kavramamız gerekiyor. İnanmak ve iman etmek kavramlarının farklı nitelikler taşıdığını fehmetmeliyiz.

Hz. İbrahim Nemrud''un karşısına dikildi, putları kırdı, sonrada ah demeden ateş denizine daldı da yine de Tevhid''den taviz vermedi demeyi yeterli görmek sadece inanmaktır. Bu inanma hali Hz. İbrahim(a.s.) tarihsel bir kişilik olmaktan öteye geçiremeyecek kıssasını da tarihsel bir gerçek olmaktan öteye taşıyamayacaktır. Oysa Kur''an da bu mübarek kıssaların uzun uzadıya bizlere aktarılmasının hikmeti sadece tarihsel bilgilendirme değil bilakis tarihsel bilinci kavrayıp imani şuura haiz olmamız içindir. Kur''an''daki peygamberlere iman etmiş bir mü''min, İslam akidesinin "peygamberlere iman" başlığı altında bir akde imza atmış olduğunun farkında olmalıdır. Bu imza; zulme asla rıza göstirelemiyceğinin, zulme direnç ve direnişte en doğru metodunun mutlak nebevi metotlardan biri olduğunun imzasıdır.

Toplumsal zulüm ve kurumsal zulüm iş birliği yapsa da Hz.İbrahim(a.s.)''a iman ettiğini ifade eden bir mü''min zulmün karşısında tek başına ve çaresiz kalmışlığından hayıflanmadan gerekirse tek başına bir ümmet olup yeryüzündeki Hakk''ın tek şahidi olarak dini ikame ettirmeye kararlı olduğunu beyan etmiştir. Eğer bu işin sonu zindansa Yusuf(a.s.) gibi, işkence ise Zekariya(a.s.), Yahya(a.s.) ve daha nice önderler gibi, tehdit ve sürgünse Hz Musa (a.s.) gibi, Hz Muhammed(s.a.v.) gibi... Duruş serdederek bu imzasının arkasında duracağını ikrar etmiştir.

Hayatın sadece tarihi sürece bir nebze katkıdan ibaret olmadığının farkında olarak, hayatın iman ve o imanın gereği gerek nefsi gerek toplumsal gerekse kurumsal bir mücadeleye bizi memur tayin ettiğini bilerek bilgilerimizi bilince çevirdiğimizde denizler yol, ateşler gül bahçesi, mağaralar sığınak, en çetin imtehanlar tesbih ve istiğfar vesilesine dönüşüverecek bilinçlilik kulluk lezzetine erecektir ve işte o zaman sinmiş susturulmuş mazlumların sinelerindeki şu fısıltı kayaların tepesinden çağlayıp korkutucu bir gürültü ile dökülen bir şelale edası ile gürleyecektir: Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah''ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. ( Şuara-227)


Arşiv