Yusuf'ların Hicab Direnişi ve Hicabsız Erkekler
Azerbaycan'da hicab yasağı karşısında, Hicab için direnmek ile zalimlerden özgürlük dilenmek arasındaki büyük fark...
Azerbaycan'da zalim Aliyev yönetimi Eğitim Bakanlığı'nın okullarda hicabı yasaklaması ile başlayan "Hicaba özgürlük direnişi" Azerbaycan tarihinin en kutlu ve onurlu bir mücadelesi olarak tarihe geçti.
"Ölürüz ama Hicabı terk etmeyiz" sloganlarıyla meydanları ve caddeleri dolduran binlerce Azerbaycanlı Müslüman, Hüseyni bir feryadla "zillet bizden uzaktır" diye haykırırken, bunu sadece bir söz ve yazılı tepkilerle ortaya koymadı; onlar, İslam'ın mukaddesatını savunmanın bir bedeli olduğunu bilerek, korkusuzca ve yiğitçe zindanları, eziyet ve işkenceleri göğüslediler. Öldürülmeyi göze aldılar. Hakkı ve adaleti ayakta tutmak için ileri atılan kahraman öncüler, şahidler oldular.
Samedov'lardan, Miikayilzade'lere, Feramiz'lerden Bağırov'lara kadar nice yiğidin, İslam'ın mukaddesatının çiğnenmek istenmesine göğüslerini siper edinerek zindanlara konulması ve bütün dünyanın Hicab mahbuslarının boyun eğmez onuruna tanık olması, Azerbaycan'daki İslami uyanış ve şuurun mertebesini göstermekle kalmamış, bu direniş aynı zamanda İslam'ın mukaddesatını savunmanın en güzel yolunu özgür vicdanlara ve pak fıtratlara göstermiş, öğretmiştir.
Azerbaycanlı yiğit Müslümanlar hicabın savunulması uğruna ayağa kalkarken, zalim rejimin zindan duvarları korkusuyla geri durmamış, "ben de hapse atılırım" endişesi ile direnişi terk etmemiş, direniş sindirildiği hesaplarının yapıldığı bir dönemde tekrar meydanlara çıkarak bu kez yeni yiğitlerini zindanlara uğurlamıştır. Bugün Azerbaycan Müslümanlarının başını bu kutlu direniş ve hicab mahbusları doğrultmuştur. Azerbaycanlı Müslümanlar, inancının ve mektebinin izzetini bu direnişten ve zindanlardaki yiğitlerinden almaktadır.
Kuşkusuz ki bu direnişin amacı ülkedeki hicab yasağını ortadan kaldırmaktır; dolayısıyla, hicab yasağı kalkıncaya kadar da bu mücadele devam edecektir, bu da bir zaferdir. Ancak belirtmek gerekir ki, gerçekte zaferin kazanılması, hicab yasağı karşısında zillet altına girmeme onur ve cesaretinin gösterilmesi ile başlamıştır. Zulme ve tuğyana karşı cesurca direnmenin kendisi bizatihi zaferdir. Zulmün duvar ve barikatlarını yıkacak olan da bu iradenin güçlü dalgalarıdır.
Hz. Seyyidüşşüheda'nın "İnsanlar dünya kuludur, din ise dillerinde dolaşır. Dinin sayesinde geçimleri iyi olduğu müddetçe onu savunurlar, zorluklarla imtihan edildiklerinde ise dindarlar azalır" sözündeki hikmet dolu anlamları, Azerbaycan'daki "Hicab yasağı" noktasında bütün çıplaklığı ile gördük.
Azerbaycan'ın yiğitleri İslam'ın mukaddesatı ve şiarlarını savunmak için her türlü cefa ve eziyeti seve seve göze alıp kahramanca direniş sahnesinde yerlerini aldıklarında, bu din ve mekteb üzerinden kendilerine menfaat, makam, mevki, unvan ve şöhret edinmeye çalışanlar ise ya sustular, ya korkup kaçtılar ya da aldatıcı bahane ve gerekçelerin arkasına gizlenip hicab mukavemetini etkisizleştirmek için her yola başvurdular. Zahiren onlar İslam'ın mukaddesatını savunuyorlardı, ama zillet ve korkaklık da her taraflarından dökülüyordu. İmam Hüseyin Kerbela'ya giderken, onun direnişine katılma cesaret ve onurunu gösteremeyenlerin sözde kendilerini zahidlik, ilim ve dindarlık libasına büründürmeleri misali, onlar da, direnişin gürleyen sedasının karşısında kapı arkalarında ilim, kültür, barış, diyalog, uzlaşma sloganlarıyla utanç koridorlarında zelilce dolaşıp durdular.
Onların asıl hedefleri, Azerbaycan halkı arasında vücud bulan "direniş mektebi"nin dalga dalga büyümesinin önünü almak, sadece muhlis, cesur ve gayretli insanların yürüyebileceği direniş hattının gösterdiği yolun kapanmasını sağlamaktı. Onlar bunu bazen ofislerde, bazen minberlerde bazen de kulislerde yaptılar.
Azerbaycan rejimi Dr. Samedov'a "özür dile, sözünden dön, seni serbest bırakalım" teklifini götürdüğünde, "ölürüm ama sözümden dönmem. Sizin tekliflerinizi kabul ederek cezaevinden çıkacaksam, bir ömür zindanda kalmayı ve öldürülmeyi tercih ederim" cevabı ile karşılaşmış, bu yiğit lider hicab direnişinin parıldayan çehresine kara bir leke sürülmesine fırsat vermemişti.
Yine aynı şekilde, "hicab direnişi"ne öncülük edip zindana konulan yiğit alimlerden Tali Bağırov, zindandan yazdığı mektubunda, "er ya da geç Müslüman halk bu hiyanetin önünü alacaktır. Biz zulüm ve haksızlığa asla göz yumamayız. Çünkü bizler İmam Hüseyin terbiyesi altında büyüdük. Bizim hiçbir güçten korkumuz yoktur. Bizim arkamızda yüce Allah var. Bizler hicabın özgürleşmesi uğruna, kendi özgürlüğümüzü feda etmeye hazırız. Zilletle yaşamaktansa zilletle ölmek şereflidir" ifadeleri ile gerçek anlamda Peygamber varisi gayretli bir alimin nasıl olacağının en güzel örneğini sergilemişti.
Beri tarafta ise, zalim ve zorbalardan medet umanlar, sözde hicab yasağının kalkması için birtakım girişimlerde bulunanlar ve son olarak da bir "imza kampanyası" başlatıp direniş hattının yanında bir "dilenme hattı" yani, zalimin önünde eğilerek, onun merhametine sığınarak, "Sayın devlet başkanım sizden rica ediyoruz" ifadeleriyle "dilenme" ve " teslimiyet" yolunu seçenler, Azerbaycan halkının İslami direniş hattını kırmayı amaçlayan girişimlerden başka bir anlam ifade etmemektedir.
İzzet, cesaret, fedakarlık ve adanma hasletlerinin taşıdığı anlamları yüklenemeyenlerin gittiği bu yol, Müslümanlara zahiren bir özgürlük kapısını açacak olsa da, sonuçta bu hal, zalime el uzatmak, zelilce onun önünde eğilmek, ihanet ve zorbalığı meşrulaştırmaktan öte bir anlam taşımayacaktır.
Kuşkusuz ki dünyanın her bir yanında olduğu gibi, Azerbaycan'daki kardeşlerimiz de zulüm ve tuğyanın kof duvarlarını yıkıp izzetli bir şekilde özgürlüklerini elde edip İslam'ın mukaddesatı ve şiarlarını yükselteceklerdir.
Sonuçta, hicab için "direnmek" ile "dilenmek" arasında büyük bir fark vardır; birisi "onur ve cesaret"in, diğeri ise "zillet ve korkaklık"ın tezahüdür. Birisi "din için" yaşamanın, diğeri ise "din sayesinde" geçinmenin ifadesidir. Birisi "Allah'a tevekkül ve teslimiyet"in, diğeri ise "zalimin önünde eğilme ve biat"in resmidir.
"Hicab" sadece "Müslüman kadının örtüsü"nün adı ve şekli değildir. Hicab aynı zamanda "İslami ahlak ve terbilesi"nin bir tecellisidir; bu da hem kadın hem de erkek için geçerlidir. Acaba, Muharrem ayında Müslümanların mukkadesatına zalimce saldırılar düzenlendiğinde, köşe bucak kaçanlarda hicab var mıydı? Müslümanların alimleri, liderleri uydurma gerekçe ve ithamlarla tutuklanıp zindanlara konulduğunda, onların ardında duramayan ve bu azizlerin bayrağını kaldırma irade ve cesaretini gösteremeyenlerde hicab var mıydı? Acaba, direniş bayrağını kaldıran yiğitleri suçlama ve onların mücadelesini karalama konusunda yazıp konuşanlarda hicab var mıydı? O halde özleri hicabsız olanların "hicab savunması görüntüsü" vermeleri, sözde bir "imza kampanyası" ile Müslümanları zalim ve tağutların kapısında "dilenci" durumuna düşürmeleri bir hicabsızlık değil midir?
Hicab için ayağa kalkan kardeşlerimiz "hicaba özgürlüğün bedeli zindan ya da şehadet olacaksa, her ikisi de bizim arzumuzdur" dediklerinde, zindanlara gönderdikleri yiğitleriyle bunu ispat ettiler ve "ya Rabbi bu kurbanımızı kabul buyur" dediler. Peki oturanların, manevra yapanların ve "korkaklık libası"na bürünüp orda burda dolaşanların sözü ve kurbanı neydi? Onlar bu uğurda nelerini kurban ettiler; nelerden mahrum kaldılar, hangi makam ve mevkilerini, hangi menfaat ve nimetlerini elden verdiler?
Acaba önce bunun cevabını vermeleri gerekmez mi?
Direniş dalgaları zulüm ve tuğyanın duvarlarına çarparken ülke dışına çıkıp sözde özgürlük ve adalet serenomilerine katılanlar, benliklerini tatmin edebilmek ve "ene"lerine perestij sağlamak için aldatıcı pozlar sunanlara "hicabı savunma"nın "hicablı olmak"tan geçtiğini hatırlatmak isteriz. Lütfen imzaları, mektupları bir kenara bırakıp bir parça olsun hicaba bürünsünler. Müslüman bir kadının sembolü olan hicab, aynı zamanda Müslüman bir erkeğin ahlakının, dürüstlük, mertlik ve ihlasının da bir sembolüdür...
Kısacası, hicabı istismar eden hicabsızların varlığından hicab duyuyorum"
Sonuç olarak, Azerbaycan'daki kutlu hicab direnişini ve zindanlardaki hicab tutsaklarını Türkiyeli kardeşleri olarak bir kez daha selamlarken, direniş hattını kırmak için zalimler önünde diz çökenleri ve insanları da zillete biat etmeye çağıranları özgür ve pak vicdanlara havale ediyorum.
Nureddin ŞİRİN